İtalya’dan mektup var 13
Gonca Bilgiç / DieGazete / Venedik
Arkadaşsız hayat mümkün mü? Evet İtalya’da arkadaşlıklarım, genelde çocuğumu okula götürürken kurduğum arkadaşlıklardı. Fakat, bir gün kuaförüm de saçlarımı fön çektirirken, salonun kapı zili çaldı. Kuaförüm Antonio kapıyı açınca, kapıdan içeriye boyu küçük fakat enerjisi büyük, gözleri ışıl ışıl ve dünyanın en güzel gülümsemesine sahip olan bir bayan girdi. Cıvıl cıvıl konuşması ve etrafına gülücük saçmasıyla, sürekli müşteri olduğu hemen anlaşılıyordu. Çok etkilendim.
Aradan bir ay geçti geçmedi, bir Pazar günü kız arkadaşlarımla denize değil de, havuza gitmeye karar verdik. Havuzun yan tarafında çimen bölgesine serdik havlularımızı, güneşin tadını çıkarıyorduk. Önümden bir hatun geçti. Saçlar kıvır kıvır, sadece arkasını görüyorum. Sırtında kocaman renkli bir ejderha dövmesi var. İlgimi çekti. Aaa evet, tanıyorum ben bu hatunu. Kuaförde gördüğüm o cıvıl cıvıl hatun değil mi? Evet, ta kendisi.
Aradan bir ay daha geçti, kuaförümde dip boyası yaptırıyorum. Dip boyam yapıldı. Sıra yıkanmaya geldi. Antonio’nun karısı Fiorella saçlarımı yıkadıktan sonra, güzel bir de masaj yaptı. Yerime geri dönerken bir baktım, bizim kıvırcık hatun benim yanımdaki sandalye de oturuyor. Spontan bir şekilde gülümsedik birbirimize. Sohbet başladı. O kadar derin bir sohbete dalmışız ki, nerede olduğumuzu unutmuşuz bile. Hemen telefon numaralarımızı paylaştık. Birlikte bir akşam pizza yemeye karar verdik.
Bundan on sene önce Amabile Bovo ile böyle tanıştık, güzel bir arkadaşlığın başlangıcı oldu. O akşam neler konuşmadık ki. Adamlar bizi restorandan atmasalardı, herhalde sabahlardık.
Amabile bana yepyeni bir dünyanın kapılarını açtı. Sayesinde Life’s Dance ile tanıştım. Nero Taranta ve Pizzica nın ne olduğunu öğrendim ve sayesinde çok geniş bir arkadaş çevrem oldu. En önemlisi de, Monica Barbato ile tanıştım. Fakat Monica’yı başka zaman anlatırım.
Amabile İtalya’da Puglia bölgesinde Brindisi’nin liman şehrinde 1970 yılında dünyaya geliyor. Annesi Puglia’lı, Babası ise Venedikli. Amabile’nin babası Renato gençken, Venedik’ten Brindisi’ye çalışmaya gider. Yolda çok güzel bir kız görür. Çok beğenir, takıp eder, kızın ailesi ile tanışır. Kendisini aileye şipşak sevdirir. Vakit kaybetmeden kızı ailesinden ister. Kız istemediği halde kendisi için seçilen damat adayı ile evlenir. Bu evlilikte ilk üç erkek çocuktan sonra Amabile doğar. Amabile dört yaşındayken babasının Brindisi de işi biter ve babasının doğduğu şehre yani şirketin genel merkezi Venedik’e taşınırlar. Her yaz, Noel ve Paskalya tatillerinde, Amabile’nin annesi Lucia, çocukları alır, Brindisi’ye anneanneye bırakıp tekrar evine, kocasının yanına döner. Amabile ve ağabeyleri de tarlada, sebze bahçesinde çalışır. Hayvanlara, tavuklara bakarlar. Amabile’nin babası Renato ev işleri yapmaya alışkın olmadığı için “Bir koca asla yalnız bırakılmaz” ve “Erkek kendine bakamaz ki, yıkayamaz, ütüleyemez, yemek pişiremez ki” diye düşünür anne Lucia sürekli.
Amabile de; “Bizim oralarda, yani Güney İtalya’da bir genç kızın, en büyük çeyizi, evliliğe en iyi şekilde eğitilmesidir. Anneanneden, anneye ve anneden de kızına öğretilir. Kadın olmak demek… Kocaya hizmet etmek demek, ev işleri yapmak demek, çocuk doğurmak demektir. Erkek işe gider, evine para getirir. Kadını eş olarak seçen koca olur, kesinlikle kadın değildir. Seçiliyorsunuz yani. Bu sessiz kurallar böyle gelmiş böyle gider deniliyor. Sessizce size bu sorumluluğu veriyorlar. Beyninizde bir ev hanımı benliği yaratılıyor. Ev hanımı, iyi bir eş, iyi bir anne, iyi bir temizlikçi, iyi bir aşçı, müsrif olmayan ve aile ekonomisini iyi yöneten biri olmak zorunda kalıyor. Evinize ekmek parası getiren bir kocanız varsa, çocuklarınız varsa, temizlenecek bir eviniz varsa, ee, hayattan daha ne istiyorsunuz? İşte ben bu değerler ile büyüdüm” diyor.
Fakat Amabile kendisine verilen rolünü kabul etmek istemiyor ve “Tamam, temizlik yapabilirim, yemek yapabilirim, hizmet edebilirim ama neden ben? Neden yalnız ben? Neden ağabeylerim değil de, yalnız ben yapmak zorundayım? “Hayır. Hayır. Hayır. Neden ağabeylerim dışarıya çıkabiliyor, fakat ben evde kalmak zorunda kalıyorum? Kadın olduğum için mi? Bende insanım. Hayır” diyor.
Amabile’nin içinde o isyan tohumu doğuyor. Bunu da “Çünkü annemin babamın hayatını görüyordum. Sürekli kaygılı, bir anne görüyordum, sakin olamayan, yorgun bir anne görüyordum. Nesilden nesile geçen bir mantaliteye mahkum olan, sürekli mutsuz ve şikayetçi bir anne görüyordum. Şikayet ettiği bu zihniyete mahkum olduğunu görüyordum. Evet kendisi bu zihniyetle büyüdü. Erkekler için her şeyi yapmak, yapmak ve yapmak zorunda kaldı. Onun içinde kendi dünyasında, kendi düşünce tarzının kurbanı oldu” açıklıyor.
Sonra da “Erkek çocuklar hep daha özgürdü. Ağabeylerim benim barby bebeklerimle oynayabiliyorlardı veya ben onlarla polis – asker oynayabiliyordum. Fakat masayı kurmak veya ev işi yapmak söz konusu olduğunda, kız işidir. ERKEK YAPMAZ” deniliyordu. Kabul etmekte de zorlanıyordum” diyor Amabile.
İçinde yeni yeni duygular doğuyor Amabile’nin, karşı gelme duygusuyla devam ediyor; “Ben ev işi yapabilirsem ağabeylerim de yapabilir. Bu bir beceri meselesidir, cinsiyet meselesi değil ki, her bir bireyin kendisine göre yeteneği vardır. Kadın, ya da erkek olmanın dışında. Burada önemli olan çocukları cinsiyeti ile yargılamamak. Benim için önemli olan bu isyan tohumunun nerede doğmuş olabileceğini anlamaktı. Nesilden nesile aktarılan yanlış inançları kırmaktı. Kendimi analiz ederken, bunlara bir dur demek gerektiğini hissetmem, durdurmak için elimden geleni yapmam gerektiğine inanmam, benim hayatta kalabilmem için yeni doğuşum oldu.”
Ardından Amabile için Venedik günleri başlıyor. O günlerle ilgili duygularını da şöyle dile getiriyor; “Venedik’e taşındığımızda, Brindisi’ye yalnızca tatillerde, anneanneme bakmaya, ona yardım etmek için giderdim. Köklerimden her geçen sene biraz daha uzaklaşıyordum. Böylece kendimi kaybolmuş hissediyordum. Seneler geçtikçe İçimde kendimi iyi hissettirmeyen bir şeyler vardı. Eksik bir şeyler vardı. Bir şeyler düzgün gitmediği zaman, kendime sürekli bu hayattaki görevimin ne olduğunu soruyordum… Sorgulamasam susuz bir çiçek gibi solacağımı hissediyordum, hiç anlamadan eriyip tükeneceğimin farkına varıyordum. Sanki benim gibi acı çeken kadınların yükü üzerimdeydi. Sanki onların yaşadıklarına ben ses olmam gerekiyordu. Sanki onların acıları benim benliğimde, benim vücudumda benim hücrelerimde birikmişti ve çıkmak istiyorlardı. Sanki bütün bu seneler, bu kadınların tüm yaşamışlıkları üzerimde toplanmışlardı. Bu ağırlık bir türlü üzerimden çıkmak istiyordu.”
Bir gün Fabio ile tanışır. İşte o zaman hissettikleri hayatına başka bir anlam katar.. “1991 senesinde Fabio ile tanştım. Fabio’nun yeşil gözlerinden çok etkilendim.” Farkli bakıyormuş Fabio’nun o yeşil gözleri, ışıl ışılmış. Tıpkı çocukların gözleri gibi heyecanlı, kıpır kıpırmış. O gözlerde sevgi, saygı, iyilik, umut görmüş. Eğer bu hayatta evliliğe doğru bir adım atarsam, bu adımı Fabio ile atmak isterim diye düşünmüş ve evlenmişler. 1993 senesinde kızları Giada doğmuş.
Evliliklerinin ilk yıllarında bir şeylerin yanlış gittiğinin farkına varmış. Dünyası kapkaranlık olmuş. Baştan neler olduğunu kendisi de anlayamamış. Çocukluğunda annesinden aldığı yaralar yüze çıkmış. Annesine çok kızgın ve öfkeli olduğunun farkına varmış. Kendisiyle, geçmişiyle, hayatıyla, her şeyi ile yüzleşmesi gerektiğini anlamış. Nefes alabilmek için annesini ve hatta babasını affetmesi gerektiğini hissetmiş. Evliliğinin iyi gidebilmesi için bunun gerektiğinin ve önemini kabul etmiş.
Eğer hayatına sağlam bir şekilde devam etmek istiyorsa, eğer Amabile olarak kendisini kabul edip sevmek istiyorsa, eğer evladına iyi bir anne olmak, kocasına iyi bir eş olmak istiyorsa, eğer nesilden nesile geçen bu kader zincirini kırmak, olumsuz acılara son vermek istiyorsa, tek yolun ebeveynlerini anlayıp, onların kendi çaplarında en doğrusunu yaptıklarına inandıklarını anlayarak, kabullenerek, onları affetmesi gerektiğini düşünmüş.
“Çünkü ebeveyinlerimiz çocuklarının iyiliğini ister. Fakat bilmeden çocuklarında acı ve bazen kötü izler bırakabiliyor. Yaptıkları hataları, bilerek değil, isteyerek değil de, en iyisini öğrettiklerine inanarak, farkında olmadan yapıyorlar. Affetmek özgürlük getiriyor insanın hayatına. İşte o noktada ya karanlıkta kalacaktım, veya kendimle, hayatım ile, annem ve babamın bana bıraktıkları acı izlerle yüzleşecektim. Ben özgürlüğü seçtim” diyor Amabile.
Evlendiği zaman kocasına söylediklerini hatırlıyor; “Ben ne yapabilirsem, sen de yapabilirsin. Benim iki elim kolum var. Senin de iki elin ve kolun var. Bu demek değil ki, kadın erkeğin rolünü alacak. Erkek de, kadının rolünü alacak. Tabi ki bir evlilikte kadın kendi yeteneklerini, erkek de kendi yeteneklerini kullanacak. Herkes rolünü bilecek ki, evlilik başarılı ve mutlu olsun.”
Tekrar bu güne ve içinde hissettiklerini şeylere dönüyor; “ Köklere geri dön” mesajıydı. Köklerim Puglia, benim ülkem Puglia’ydı. Brindisi’den Venedik’e taşınmak köklerimi kaybetmeme neden olmuştu. Sonraları ve iyi ki toprağımın, köklerimin dansı olan Pizzica / Nero Tarantayı buldum. Pizzica ve Taranta tef eşliğinde yapılan bir dans türüdür. Bizim oralarda, yani Puglada zamandında tarlalarda veya hasat dönemlerinde çalışan kadınlar Taranta adını taşıyan zehirli örümcekler tarafından ıssırılırlarmış. Hastalanan kadınlar da dans edip şarkı söyleyerek kendilerini böylece tedavi ederlermiş. Sanki bu dans sayesinde sırtımda birikmiş olan senelerin yükünü üzerimden attım. Bu dans sayesinde kedini kendimi tedavi ettim” diyor.
Amabile senelerce acil serviste görev yapıyor. Sonra senelerce otopsi yaparak meslek hayatına devam ediyor. Yeteneklerini fark eden Hastane yöneticisi kendisine, dünyanın en zor, fakat en önemli görevini teklif ediyor: Gasilhanede Gassal olarak çalışır mıydı acaba Amabile…? 15 gün denemeden sonra, kendisini bu görev için yaratılmış hissediyor ve o gün bu gündür Gasilhanede çalışıyor.
Vayyyy, korkmuyor musun diye sorduğumda bana “Korkmuyorum. Ölüler sana hiç bir şey yapmaz. Ölülerden korkmayacaksın. İnsanoğlu doğar, hayata tertemiz başlar. Son yolculuğuna tertemiz gitmesi çok önemlidir. Sanki içimdeki bir ses, bu benim hayatta olan amacım ve görevim olduğunu söylüyordu” diyor. Ve ekliyor Amabile “Sabah iş başındayken ben, ben olmaktan çıkıyorum yani Amabile’nin dünyasını terk edip o an yalnız görevime odaklanıyorum. Mesaim bittiğinde, o dünyayı terk edip tekrar ben, yani Amabile oluyorum. Yoksa bu mesleği yapmam mümkün değil. İnsanoğlunu hayata tertemiz başlar. Misafir olduğumuz bu hayatta son yolculuğa tertemiz uğurlanması hakkıdır.”
Bu arada belirtmeliyim ki Hristiyanlıkta da ölüler yıkanır. Son yolculuğunda merhuma kefen yerine bayramlık veya en sevdiği elbiseleri giydirirler. Ölünün yüzüne makyaj yaparlar ki, ölünün yakınları vefat eden kişiyi güzel hatırlasınlar. Özenle ve özel hazırlanan tabutun içinde yatırırlar. Merhumun ailesi, yakınları ve sevdikleri hastaneye bağlı olan morgda son bir defa kendisinden veda ederler. Tabut üzerindeki çiçeklerle birlikte Cenaze töreni için kiliseye cenaze arabası ile götürülür. Törenden sonra cenaze tabutla toprağa verilir. Bundan 6 sene önce oğlumun babaannesi vefat ettiğinde, hemen Amabile’yi aramıştım. “Sen hazırlar mısın kayınvalideyi? Yabancı ellerin değmesine gönlüm razı gelmiyor. Senin sevgi dolu ellerin değsin oğlumun babaannesine” diye rica ettim arkadaşıma. O da; “Tabi ki, seve seve. Elbiselerini getir bana, gerisini ben hallederim” dediğini bu gün bile hatırlıyorum.
Sonradan bana, uzun uzun anlatmıştı gözlemlediklerini. Söylediği en önemli şey ise “Rahmetlinin yüz ifadesi yumuşacık ve rahat, teni ise pırıl pırıldı. Çok huzurluydu, sanki cennete gider gibiydi” demesi oldu.
Buradan yaptığı işe geliyor tekrar; “Aslında hayatıma sarılmam, kendimle yüzleşmemde mesleğimin de büyük bir rolü oldu. Hayatın ne kadar kısa olduğunu görüyordum. Bazı dertleri boşuna kafama taktığımın farkına varıyordum. Üç günlük dünyada birbirimizi kırıp, ezip, incitip, yakıp yıkıp geçtiğimizi gözlemliyordum. Ama en önemlisi, bana acı veren kişileri affetmeden huzur bulamayacağımı anlıyordum. Ne zaman kendimle yüzleştim, ne zaman annemi ve babamı gerçekten anladım, bana bilerek, isteyerek acı vermediklerine inandım ve işte ancak o an affedebildim onları. Affettim. Çünkü ailemin bana bilerek isteyerek kötülük yapmadıklarına inanmıştım. İşte o zaman nefes aldım. Çünkü affetmem bana öyle bir hafiflik verdi ki, nefes almamı sağladı. Yeniden doğdum. Çünkü nefes alırken, sanki yeni doğmuş bir bebek gibi hafif hissediyordum kendimi. Özgür oldum. Dolayısıyla ve gerçek anlamla yaşamaya başladım. Ben oldum. Amabile oldum. Kimsenin etkisi altında kalmadan her attığım adımı ben istediğim için atmaya başladım.”
Affedebilen insanın, özgür insan olduğunu dile getiren Amabile hemen hayata dair tavsiyesini ekliyor; “Ebeveynlerimizi affedelim. Çünkü onlar daha iyisini yapamazlardı. Annen ve baban ile barışık olmazsan, onları affedemezsen, kendin ile ne kadar barışık olabilirsin?”
Doğru diyorsun arkadaşım. Çok doğru diyorsun. Amabile buralarda kendisinden çok bahsettiriyor. Bu minik serçe neler neler yapmıyor ki, benim komşu köyün belediyesinde gönüllü olarak çalışıyor. Her yaz festivaller düzenliyor, elde edilen gelirleri de hayır kurumuna bağışlıyor. Dans ediyor, tiyatro oynuyor. Nereden bulur bu enerjiyi anlamış değilim. Benim İtalya’daki en büyük hayallerimden birine de “Seneye 23 Nisanı birlikte organize edeceğimize söz veriyorum” diyor.
Geçen Cuma kuaförüme giderken işlek caddeyi değil de tarla yolunu seçtim. Kuaförüm Antonio saçlarıma fön çekerken, Amabile’yi anımsadım. Nasıl tanıştığımızı hatırladım. Hemen telefonumu elime aldım ve Amabile’ye mesaj attım: “Biraz önce sizin evin önünden geçtim, tarlaların güzelliği gözlerimi kamaştırdı” Amabile anında; “Çok uzaklaşmadıysan gel, tarlaların arasında birlikte resim çekinelim, senin gözlerin değil de, resme bakanın gözleri kamaşsın” diye cevap yazdı. Baktım fönüm bitti bitecek “Olur, 15 dakikaya sendeyim” diye geri dönüş yaptım ben de.
Hakikaten de 15 dakika sonra kapısının zilini çaldım. Biz tarlaya doğru yürürken Fabio geldi arkamızdan. Koltuğunun altında birde merdiven sıkıştırmış. Merdivene çıkıp, fotoğraf makinasını göstererek bize poz vermemiz için işaret yapıyordu sevgili Fabio. Biz de ergenler gibi pozlar vermeye başladık. Bir ara kulağıma fısıldadı Amabile “Cara Gonca, hayatta önemli olan ne biliyor musun? Anın tadını çıkartabilmek, hayatımızı güzel anılarla süslemek. Birlikte çok güzel anılarımız oldu. Umarım bundan sonra daha da güzel anılarımız olur.”
Olsun be arkadaşım. Daha da güzel anılarımız olsun.
Hayatımızda güzel arkadaşlıklar, güzel anılar biriktirmek dileğiyle
Sevgiyle kalalım.. Her şey güzel olacak.
Andrà tutto bene
Gonca
Nero Taranta/Pizzica Ilaria Specchia’dan sorulur:
Goncacim arkadaşını o kadar iyi anlıyorum ki..Bende babamı affedemiyenlerdenim..25 yıl oldu vefat edeli ama hala onu anneme ve kardeşlerim e yaptıklarından sonra affedemiyorum..Onunla hesaplasamadim neden öldü ben konuşamadan…Hep huzursuzum bu yüzden özgür değilim..Iyi bir eşim ve evliligim var ama tam mutlu olamıyorum..Gecmisi unutamıyorum..Affetmeyi nasıl başardı arkadaşın.???
Ne güzel arkadaşların var. Belli ki çok seviyor ve seviliyorsun. Amabile çok tatlı bir kadınmış. Çok da tatlı tatlı anlatmışsın. İlgi ve zevkle okudum.
Affetmek, affedebilmek insanın ruhunu özgürleştirmesi oluyor, güzel bir öykü kaleminize sağlık.
Ne kadar samimi, akıcı yazmışsınız.. Bayıldım yazı dilinize..
Amabile’ye katılıyorum ve kendisini kutluyorum. Hayatımızda önemli yeri olan insanları affetmek kendi mutluluğumuz, huzurumuz ve özgürlüğümüz için çok önemli bence. Affetmekle hiçbir şey kaybetmediğimizi, tersine kendimizi kazandığımızı düşünüyorum. Çok güzel yazmışsınız, ellerinize sağlık…
Affetmek, affedebilmek; karşıdaki kişinin ya da kişilerin değil, kendi yükünü hafifletmek, kendini özgürleştirmektir. Keşke bunu hepimiz yapabilmek.
Güzel bir anlatım, tanıtım olmuş. Sayenizde arkadaşınızı bizler de tanıdık. Yüreğinize sağlık.
Amabile’nin hikayesini bir solukda okudum.Lutfen benim icin kucaklar misiniz?Butun sevgileri yolluyorum.Hayati baska kadinlara ders olsun.Gelecek yil 23 Nisan kutlamalarina katilip herkesle tanismak istiyorum.Bu arada Gonca hanima harika yazisi icin tesekkur ederim.
Amabile’nin öyküsü bana öyle tanıdık geldi ki. Ben de erkek kardeşlerim değil de neden ben ev işleri yapmak zorundayım diye annemle çok didişirdim. Şimdi kendi evlerinde yapıyorlar. ☺️ 23 Nisan kutlamalarında yanınızda olmayı, sizlerle beraber elimi taşın altına sokmayı çok isterim. İstanbul’dan sevgiler😍
yine şahane olmuş goncam arkadaşsız hayat mümkün değildir arkadaşım. affetmek erdemliktir. sonuna kadar devamını bekliyoruz, ellerine yüreğine emeğine sağlık. her şey güzel her şey daha güzel olacak 🌻☀️😘🍀
Harika döktürmüşsün Gonca’cım yine..Arkadaşına ve arkadaşlık öyküne bayıldım.içerik ayrıca muhteşem..Affedebilmek..aslında bir nev’i “Azad edebilmek” de oluyor sanırım.Hafiflik hissi, yüklerden arınınca oluşuyor belki de..Sevgiyle kucaklıyorum hepinizi
Gonca hanım yazıyı zevkle okudum Amabilenin,annesinin ve ananesinin hikayesi Türkiyede biz kadınların hikayesiyle birebir aynı ben Avrupada durum farklı zannediyordum Amabile hanıma hayran oldum Allah yolunu bahtını açık etsin 🙋♀️
Arkadaş hayatı güzelleştirir örneģini italyadan tekrar hatırlattın,tsk Gonca,yeni yazilarda bulusmak üzere…
Kaleminize, yüreğinize sağlık.Böyle güzel dostlar ve dostluklar insanın ömrünü uzatır, ne mutlu sizlere
Ne güzel bir yazı. Yazıdan da güzeli dostluk. Amabile’ye ve sana sevgiler Gonca
Ne güzel bir yazı. Yazıdan da güzeli dostluk.
Amabile ve sana sevgiler Gonca.
Bayıldım,kaleminize sağlık
Dostlar olmadan yaşamak çöl de yaşamak gibi hep kum rengi
Sevgili Gonca muthiş guzel bir yazı. Güzel arkadaşlar hayatımızı zenginleştirir sizde bu alanda çok zenginsiniz. . Sizi tanımakta benim zenginligim oldu.
Sevgiyle.
Ben Avrupa ülkelerinde Türkiye’de ki kızların yaşamının benzerinin olabileceğini doğrusu düşünmuyordum Amabile’ nin de ailesine vermiş olduğu savaş bu konuda yanildıgımı gösterdi.
Yine çok güzel yazmışsınız Gonca Hanım. Konu seçimlerinizi de çok beğeniyorum ve sizi kendime yakın hissediyorum. Biliyorum Türkçe ana diliniz değil ama şu “dahi” anlamındaki “de”leri de ayrı yazarsanız daha da güzel olacak. Bana kızmayacağınıza güvenerek son bir düzeltme daha: Çekinmek kelimesinin anlamı bir şeyden tedirgin olmak, ürkmektir. Fotoğraf çekinilmez, çektirilir. Sitenin sahibi böyle düzeltmeler yapmam için beni işe almayı düşünür mü acaba?🙈🤣 Bu arada Amabile “sevilebilir” demek, değil mi İtalyanca’da? Ailenin kızları için seçtiği isim de zihniyetleri hakkında bir ipucu veriyor bize. Sevilebilir olması gerekiyor kadının, bunun için de çaba harcamalı ki tercih edilsin, seçilen olsun. Tıpkı bizim kültürümüzdeki gibi😞Neyse ki yeni jenerasyon bu gidişatı değiştirmekte kararlı.
Amabile, Ayşe, Tatyana, Silva… demek ki isimler ve yaşanan ülkeler ayrı yaşadıklarımız aynı. Affetmek ve yaralarımızı iyiliştirerek yolumuza devam etmek yine biz kadınlara özgü bir davranış. Hayatı yaşanır hale getirmek için hep biz mi uğraşırız, yorgun ama mutlu kadınlara kucak dolusu sevgiler yolluyorum❤❤❤
Yüreğinize sağlık,arkadaşsız hayat mümkün olabilir belki ama pek cok şey hep eksik olur,sevgiyle ve dostlukla.
İtalyanlar Türklere ne kadar benziyormus. Bizde de oyle degilmidir? Evlilikler kadının aile içindeki yeri. Çok benziyoruz.
Her zaman olduğu gibi harika bir yazı
Cok guzel bir yazi olmus takibe devam
Çok akıcı ve yaşamın içinden yazılar kaleme alıyorsunuz. Zevkle okuyorum. Kutlarım.
Giden hayatimi geriye alamasam da affettim ,arada yine sizlar ama artik acitmiyor.Bir nehir gibi akıtmışsın sözlerini yine sevgili Gonca arkadassiz,dostsuz yaşanmaz guzel dostlar da herkese nasip olmaz sukurler olsun ki ben sansli olanlardanim😉sevgiyle kal.
Amabilenin enerjisine hayran kaldım.Arkadaşlık, dostluk
bu dünyanın en güzel değerlerinden.Gonca hanım anlatımınız çok akıcı her zaman ki gibi bir nefeste okudum.
Kaleminize sağlık.Gelecek öykünüzü bekliyorum.Sevgiler
Keyifle okunup, okuyana kendini sorgulatan bir yazı olmuş. Yüreğine kalemine sağlık. Sevgiler.
Tüm özgür ruhlu ne istediğini bilen kadınlara… 23 nisanı mutlaka yapın olur mu? Sevgiler; arkadaşına ve sana Gonca…
Annem ve babam onları affedebileceğim bir yanları olmadı. Hep dua ile anıyorum, Belki eksik yanları vardı ama ben hayatımda kim olursa olsun “bilmediğinden muaftır , sorumlu değildir”.Onlar kendilerince doğru olanı yaptılar başka türlüsünü bilmediler ki , bu nedenden dolayı affetmem gereken hiç bir şey yok ve onları hep sevdim❤️
VE her zaman ki gibi Muhteşem bir yazı , teşekkür ederim.İtalya ve Türkiye ne kadar da benzer eş ülkeler😃😉
Size ve arkadaşınıza ve arkadaşlarınıza selamlar taaa Adana dan❤️💐
Gonca hanım tek kelime ile mükemmel bir yazı yürekten kutluyorum arkadaşınız ve size harikasınız
Gonca Hanımcığım her zamanki gibi yine çok güzel anlatmışsın.
Yüreğine,ellerine sağlık 🤗💐💕
Gonca Hanım sizi sevgi ve takdirle izliyorum, enerjiniz ve anlatımınız harika..❤️🧿 koç burcu kadını olarak arkadaşız bir hayat düşünemiyorum.. sevgiyle kalın.. 💐
O kadar guzel yazmissiniz ki birgun kahveye bulussak diyesim geldi🥰
Dostlugunuz daim olsun.
Merhaba Goncacigim, bu yazını ikinci kez ve yine ilk kez okuyormus gibi zevkle okudum..Kalemine,emeğine sağlık.. Hayatın içinde ne yaşanıyorsa hepsi bu yazıda.. Gençlik arkadaşım da annesini affedemedi yıllarca, uzun uzun konuşmalarımız oldu… Sonunda annesini affetti ve kendini daha hafif, daha mutlu, daha özgür hissettiğini söylemişti…🥰 “Sevgi paylaşınca cogalir sevdigini soylemekten cekinme kizim” derdi annem… Dostlarimizla cogalmamiz dilegiyle Goncacigim.Seni ve Amabile’yi sevgiyle kucakliyorum ..💖🙏🧿😘🥰💐
Arkadaşında bir senin kadar sevecen koca yürekli. İmrenilecek konumdadınız. Amabile’nin şimdiki hayat görüşü şahane. Senin ve Eva gibi kalbinde güzel. Kısmetse seneye 23 Nisanda yapacaklarını herkes bekliyor. Öptüm sizi
Af etmek özgürleşmek…Ne güzel ifade edilmiş. Kalemine sağlık Sevgili Gonca.
Amabile’ de kendimi buldum, çok fazla benzerlikler var. Onların güney kültürü ile bizim Anadolu kültürü de ne çok benzeşiyormuş. Ders niteliğinde bir yazı olmuş. Kendisini örnek almaya niyetim var, umarım başarırım. Teşekkürler ve sevgiler Gonca.
Çok keyifle okudum .kaleminize sağlık.affedebilmek özgurluk umarım ben de özgürlüğüme kavuşurum.sevgiler
Gonca yine içimi aydınlattın. Evin kızı gibi gelip yüreklerimize köşe bucak temizlik yapıyorsun. Amabile sevgiler.