Tuğba harikalar diyarında
Tuğba Yazıcı / DieGazete.de / Miami
Uzun yorucu bir 2021 yılının son günündeyiz, Sevgili DieGazete.de okuyucuları. Yaklaşık bir yıldır sizlerleyim ve Miami’den ve sanattan, bazen de havadan sudan yazıyorum. Bazen de önemli gelişmeler, festivaller oluyor ki, hemen sizleri haberdar etmek istiyorum. Sizin yerinize de ekstra izliyorum ve ilginizi çekebilecek ayrıntıları yakalamaya çalışıyorum. Umarım şimdi yazacaklarımdan sizler de benim kadar keyif alırsınız.
Bu ayki en önemli haberim, Art Basel Miami & Art Week Miami 30 Kasım – 5 Aralık tarihlerinde her yıl tekrarlanır ve dünyanın her yerinden galeriler, sanatçılar ve sanatseverlerin buluştuğu bir yer haline gelir Miami… Yaklaşık son 5 yıldır ben de katılıyorum. Gerçi Covid dolayısı ile son iki seneyi saymayalım.
Sanat fuarları ertelendi ama yaratıcılıkta sınır yok! Ben şahsen sanatın başka alanlarında çalışmalar yaptım Covid döneminde. Uluslararası yarışmalara katılması planlanan ve katılan bir kısa film projesi bile gerçekleştirdik. Çok güzel ve hareketli bir süreçti. Bu gelecek yazının konusu olsun. Biz şimdi gelelim Miami Art Week & Art Basel’a:
Miami Art Week her yıl Aralık ayının ilk haftası Miami’de düzenlenir. Art Basel, Spectrum Miami, Art Design, Scope önde gelenleridir. Miami Aralık ayında bile 26-27 C olan bir şehir ve turistik bir cruise seyahatlerinin odak noktası olan bir şehir. Buna bir de bu harika sanat fuarlarını eklediğinizde, hareketliliği hayal edin lütfen! Dünyanın her yerinden sanatçılar, galeriler, Hollywood ünlüleri “celebrity”leri bu “artweek”i asla kaçırmazlar. Sanat bir tutkudur ve o tutkuyu içinde barındıran herkes, şu an yazdıklarımı anlayabilir ve derinden hissedebilir. Eğer bu duyguda değilseniz, size kısaca çok renkli bir hafta olduğunu söyleyebilirim.
Şehir adeta renk, sanat ve eğlence ile akar. Renkli partiler ise Miami’nin olmazsa olmazıdır zaten. Bu arada caddelerde ve beachlerde görebileceğiniz dünyanın en göz alıcı kadınlarını da kadınlarını da unutmayalım. Adeta her köşeden bir Boticelli’nin ünlü eseri “Venüs’ün doğuşu”na şahit olabilirsiniz. Gerçekten farklı bir şehir ve bunu ilk havalimanına ayak bastığınızda bile hissediyorsunuz. Sanat ve grafiti ile bezenmiş modern havalimanı ve göz alıcı ziyaretçileri ile farkı hemen görebilirsiniz, adeta bir parfüm gibi o kokuyu adeta hissediyorsunuz.
Ben sanat haftasına, Spectrum Miami ‘de “Tuğba’nın kadınları” isimli eserlerimle katıldım. Mesaj kaygısı taşımayan, Covid döneminden sonra değişen ruhumdaki tüm duyguları, soyutlayarak yansıtmaya çalıştım. Kadınlarım son derece eğlenceli, sıkılsalar, Covid etkisi gibi zor durumlardan da geçseler, renklerinden ve tarzlarından asla vazgeçmiyorlar. Bol bol konuşan, kimi zaman da asla dinlemeyen, kimi zaman bol bol düşünen, bigudisi ve kahvesi vazgeçilmezi olan kadınlar yansıttıklarım…
Bazı kararlar aldım, yansıtmayı seçtiğim dünya ile ilgili, zaman geçtikçe hissedilecek. Fotoğraflarda da paylaşacağım, ambiansı ve katılımcıların renkliliğini ve ayrıca çok beğendiğim sanat çalışmalarından bazılarını…
Çok gurur duyduğum bir çalışmayı hemen aktarmak istiyorum. Miami Beach’in ortasında, Faena Otel bünyesinde oluşturulmuş bir takım çalışmalar vardı ki; bunlardan biri müthiş Türk sanatçımız Refik Anadol’du. Şuan dünyanın birçok yerinde olağanüstü çalışmaları sergileniyor.
Ben dahil sahilde seyreden herkes, büyülenmiş gibi Refik Anadol’u izliyordu. Köln’de, MOMA’da, İstanbul’da, Dubai’de ve dünyanın birçok yerinde şuan çalışmaları sergileniyor. Müthiş bir gurur bu. Sanat ve kültürün birleştirici gücünü, hiçbir politika gerçekleştiremez, bu böyle bilinmeli.
Ayrıca dikkatimi çeken bir başka enstelasyon (yerleştirme) yine Miami Beach’de yer alan Pilar Zeta’ya ait bir çalışmaydı. Nasıl bir hayal gücüdür bu? Takdiri size bırakıyorum.
Art Basel nedir? Nasıl başladı, derseniz:
Dünya fuarlarının en önemlileri arasında gösterilen 1970 yılında Basel şehrinde üç galericinin gayretiyle başladı. Etkinlik günümüzde Avrupa, Amerika, Asya olmak üzere üç kıtaya yayılmış durumda. Dünyada adını duyurmuş modern – çağdaş sanat sergilerinin arasında önde geliyor. İlki 2002 yılında gerçekleşmiştir.
Size biraz daha Miami’den ve tarihinden bahsetmek istiyorum. Yakın tarih, 90’lı yıllarda Miami Vice dizisini hatırlıyor musunuz? Don Johnson’un kolları kıvrılmış ceketi ve önden plili bol pantolonu ile yakışıklı bir dedektif olduğu dizi, işte Miami o yıllarda benim için popüler olmaya başlamıştı bile. Onu en popüler yapan kişiler, tarihte tamamen birbirinden ayrı karakterler sayesinde oluyor. Peki aslında Miami isminin aslında bir kızıl derili kabilesine ait olduğunu biliyor muydunuz?
Miami’nin kısa ansiklopedik tarihini ise şöyle özetleyebilirim: Miami, 28 Temmuz 1896 yılında resmen bir şehir olarak kurulmuş. Amerika’nın diğer şehirlerinin klasik yapısına oranla daha farklı görüntülere ve kültüre sahip tri-ethnic bir şehir. Halkın çoğunluğu Hispanik olarak adlandırılan Kübalılardan, Haitililer ve Karaiplilerden oluşmakta…
Miami’nin en eski tarihi 1492 yılında Amerika kıtası keşfedildiğinde ilk keşfedilen yerlerden biri Florida sahilleri oldu. İspanyol Juan Ponce de Leon 1513 tarihinde Miami’yi keşfederek burayı bulan ilk Avrupalı olmuştu. de Leon ve adamları Miami’yi gemiden keşfedip uzaktan izlemişti ve büyük ihtimalle bölgeye hiç ayak basmamıştı. 1500’lü yılların başında bu günkü Miami şehrinin olduğu yer Avrupalılar tarafından keşfedilmişti ama Avrupalı göçmenlerin buraya yerleşmeye başlaması 1550’den sonra gerçekleşti.
Avrupalılar Florida’ya da gelmeye başlayınca hem Avrupa’dan istemeyerek de olsa yanlarında getirdikleri mikroplardan dolayı hastalıklar arttı. Hem de yerli kabilelerin kendi aralarındaki savaşlar artış gösterdi. Bu yüzden bölge nüfusu Avrupalılar buraya ayak bastıktan kısa sure sonra hızla düşmeye başladı.
Bundan sonra 1700’lü yıllara kadar bugünkü Miami bölgesi pek ilgi çekmedi. Avrupalılar gemilerle Amerika’ya göç ederken çoğu zaman Miami’nin olduğu yerde karaya iniyorlardı. Ama burada durmayıp yola devam ediyorlar ve ülkenin daha iç bölümlerinde diğer Avrupalılarla beraber yaşıyordu.
O dönemde bir yerin kalıcı yerleşim yeri olarak kayıtlara geçmesi için orada en az belli sayıda beyaz insanın yaşaması gerekiyordu (Bazı kaynaklarda 100 dönüme, 1 beyaz insan düşecek şekilde diyor). Zaman zaman Miami bölgesine gelip giden tüccarlar, avcılar ve askerler olsa da burada kimse kalıcı olarak yerleşmiyordu. Beyaz insanların topluca Miami’ye yerleşmesi için 1800’lü yılların gelmesi beklenecekti.
Bu arada Karayipler’de ortaya çıkan korsan faaliyetleri Miami bölgesini de çokça meşgul ediyordu. Korsanlar buraya fazla saldırmasa da çoğu zaman dinlenme ve saklanma amaçlı olarak buradaki ormanlık alanları kullanmaktan çekinmiyorlardı.
1800’lerde Avrupalılar korsanlara karşı savaş açıp korsan gemilerini batırmaya ve yakaladıkları korsanları idam etmeye başlayınca korsanların birçoğu hazine avcısına dönüştü. Bu kişilerin bazıları Miami’ye yerleştiler ve o sırada bos arazilere yerleşenlere tapu dağıtan Amerikan hükümeti tarafından bu kişilerin bazılarına da arazi tapusu verildi.
1830’da şehre ilk köleler getirildi ve bu köleler tropik meyve üretiminde kullanıldı. 1891 yılında, Julia Tuttle’ın Güney Florida’ya taşınması ve Henry Flagler ismindeki petrol şirketi sahibini ikna ederek onu Miami’de yatırım yapması için teşvik etmesi ile başlıyor. Flagler ismi Florida’da oldukça bilinir. Mesela Flagler College Florida’da da oldukça bilinen bir üniversitedir.
Miami, Amerika’da bir kadın tarafından temelleri atılmış ilk ve tek şehirdir. Bugün bu yüzden Julia Tuttle adına Miami Beach ve Miami Downtown’u bağlayan bir köprü ve Flagler Street adında da, şehri doğu-batı aksında kesen büyük bir bulvar bulunmaktadır.
1920’lere gelindiğinde, Miami sürekli büyümekte olan bir kent halini almış. Kaliforniya’dan sonra Florida’nın da, altın arayıcılarının yeni durağı haline gelmesi ve nüfusun neredeyse bir gecede dört katına çıkması ile siluet değişmeye ve sınırlar genişlemeye başlamış.
Altın arayıcılarının odak noktasıymış. Bugüne kadar seyrettiğiniz tüm western filmlerini gözünüzde canlandırın lütfen! Düşünebiliyor musunuz? O altın arayıcılarının olduğu bölgelerden biri bu bölge… Gözünüze altın ararken sürekli terleyen ve yassı matarasından su içen aktörlerin olduğu filmler gelsin. Ama zira çok sıcak bir bölge, sıcaklığın etkisiyle olsa gerek, insanlar hep güler yüzlü ve mutlu görünüyor.
Bu yüzden, bölgeye birçok yatırımcı akın etmiş. Güney Florida’nın Akdeniz/İspanyol esintileri ile yapılmış ilk planlı sitesi olarak kurmuş. Bu arada Akdeniz/ İspanyol esintisi Miami ve Florida’nın her yerinde hissediliyor. Avrupa’da birçok ülke ve şehir gezdim. Gittiğim her yerde kendime göre analizler yapmaya bayılırım.
Bu yüzden çok rahatlıkla İspanyol/ Akdeniz havasını hissedebilir ve söyleyebilirim. Dekorasyon tarzı olarak modern ve tropikal derdim. Büyük muz ağaçları ve palmiyeler her yerde ve bu dokuyu tekstile veya duvar kağıtlarına taşımak çok mümkün…
Neyse efendim, Miami’nin tarihinde kalmıştık; Diğer yatırımcılar da bu gruba dahil olup, zamanla Miami içine çok farklı tarz ve ölçeklerde projeler yapmış. Miami Beach üzerine kurulan büyük ve lüks oteller, birçok polo ve golf sahası ile kentin tanıtımına katkı sağlamış.
Miami’nin 1920’lerdeki bu yükselişi hiç bitmeyecekmiş gibi gözükürken, 1926’da büyük bir fırtına dolayısıyla çok yıkıcı bir afet yaşanmış.
1929’da ülke genelinde ciddi bir ekonomik kriz ortamı oluşmuş. 30’lara gelindiğinde yatırımcıların destekleri ile Art Deco stilinde oteller yapılmaya devam ederken, hem ekonomik kriz ortamından, en az zarar ile çıkılmış. Hem de bu yatırımlar ileride Miami’yi uluslararası üne kavuşturacak önemli bir mimari özellik haline gelmiş.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan ordusu, Miami’deki birçok oteli ana üsleri olarak kullanmış. Lüks oteller hastaneler haline, golf sahaları da tatbikat alanlarına dönüştürülmüş. Savaş sonrasında Miami tekrar popülerleşerek, daha çok gün ışığı ve huzurlu hayat arayışındaki emeklilerin yeni bir hayat kurmaları için taşındıkları popüler bir kent olmuş.
1959’da Fidel Castro’nun Küba yönetimine el koymasından sonra Küba’dan birçok insan Miami’ye göç etmiş. Göç halindeki Kübalılar, Karayip Bölgesi sakinleri ve Güney Amerikalılar da vaktiyle Julia Tuttle’ın planladığı gibi Miami’yi uluslararası tanınırlığı olan, kozmopolit bir şehir haline getirmekte önemli roller üstlenmişler.
Miami şu anda, birbirinden kopuk, ancak kişisel girişim ve yatırımlarla ortaya çıkarılan büyük bir dönüşüm alanı halinde. Wynwood Art District (Wyn. Sanat Bölgesi) adı verilen ve dünyaca tanınmış sokak sanatçılarının da aralarında bulunduğu duvar resimleri ile ünlenen Wynwood, bugün alternatif bir kültür-sanat bölgesine dönüşmüş durumda. Bu dönüşümün arkasındaki ise devlet ya da kurumlar değil, Tony Goldman isimli bir girişimci.
Tony Goldman aynı zamanda New York’taki SoHo’nun şekillenmesinde de önemli katkıları olan bir vizyoner. Kentsel anlamda çöküntü alanı haline gelmiş mekanları alıp bir nevi soylulaştırarak yeniden dönüşüm süreci başlatılmış. Bu dönüşüm içinde de sokak sanatından ve sokak sanatının getireceği yaya sayısı artışının pozitif etkilerinden yararlanılmış.
Umarım anlattıklarım ile sizleri Art Basel ve Art Week haftasına götürebilmiş, Miami’nin tarzını aktarabilmişimdir. 2021 bitmeden; hepinizi tekrar selamlıyor ve kısa filmimizin haberini ay sonuna yetiştirebilmeyi umut ediyorum. Şairin dediği gibi; “Hayat bir gündür, o da bugündür” diyerek şimdiden 2022 yılının hepimiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Tuğba Yazıcı
Sanatçı
www.tugbayazici.com.tr
insta: tugbayaziciofficial
Kaynak: Gözde Kızılkan
seyler.eksisözluk
Wikipedia
Harika👌 Tek kelimeyle harika! Adeta sizinle gittim ve gördüm, tebrikler…
Sevgili Tugba hanim, yillar once Miami’ye gitmistim.Sizin yazdiklarinizi okuyunca bir kere daha gitmis kadar oldum.Resimler de harika.Diger yazilarinizi dort gozle bekliyorum.Saglikli, huzurlu, mutlu ve sanat dolu bir yil dilerim.
sen hep yaz ben hep okurum kalemine sağlık sevgili Tuğba. Resimlerin çok anlam yüklü çok beğendim devamını bekliyorum.