“Adımı aldılar, kan karıştı terime
Demişti anam bana “Buz da olsan erime”
Kaldırdım dünyayı dertlerimin yerine”
İtalya’dan mektup var.
Gonca Bilgiç / DieGazete.de / Venedik
Geçen sene 24 Aralık’ta APS isimli sosyal tanıtım derneğinin başkanı Sergio Favero beni aradı. Venedik’in güzel kasabası olan Santa Maria di Sala’da bulunan Anıtsal ve Barok Villa Filippo Farsetti’de 30 Eylül’den 22 Ekim 2023 tarihleri arasında gerçekleşecek olan 9. Biennale Intenationazionale di Arti Visivi’ye benim de katılmamı istedi. “Konun tekrar kadınlar olsun!” diye de tüyo verdi. İki sene önce ilk defa katılmıştım ve hatta eserlerimle ödüllendirilmiştim.
“Noel ve yeni yıl kutlaması geçsin, ayrıntılı mail atacağım sana” deyince, çok sevindim. Bayılıyorum böyle telefon konuşmalarına. Böyle güzel teklifler gelince üretme moduna geçiyor ve çok mutlu oluyorum. Bir gerekçeyle üretmek çok çok güzel.
Günler geçiyor ve ben daima gözlemliyorum. İnsanları, doğayı, renkleri, konuşmaları, konuları beynimde değirmenin unu öğüttüğü gibi sessizce öğütüyorum. Hiç bir ses, hiç bir gülümseme, hiç bir kahkaha, hiç bir renk boşa akmıyor beynimde. Beynim sessizce çalışıyor.
Temmuz ayı geldi çattı. İki ay kaldı sergiye. Tabii ki yeni eserler yaratmak istiyorum. Benim için en güzel sanatım; yaşadıklarımı, hissettiklerimi, bende iz bırakanları dışa vurmak. Çıkardım boyalarımı, kağıtlarımı, başladım hazırlıklara, eskiz çizimlerime… Aklımdaki fikirler dans ediyor, beni çiz, yok beni, hayır ben, ben diye neredeyse yarış ediyorlar.
“Tamam, çizerim, hepinizi çizerim ben. Yeter ki siz isteyin, emriniz başımın üstüne!” diyorum içimden ve gülümsüyorum.
Bayılıyorum oturma odamdaki halıya bütün renkleri dağıtmaya, kurşun kalemler ile, kağıtlar ile beraber… Halı değil de, köyümüzün rengarenk çiçekli bahçesine dönüşüyor oturma odam. Bayılıyorum arkadaşım Havva’nın bana Ankara’dan gönderdiği şalvarımı giymeye, tülbentimi takmaya. Bayılıyorum Berlin’de bulunan Metropol FM’i sonuna kadar açıp en güzel Türkçe şarkıları dinlemeye. Kendimi dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan Venedik’te değil de, dünyanın en güzel Anadolu köyündeymişim gibi hissediyorum. Anadolu kızıyım ben, Anadolu.
Ah, işte oturuyorum renkli “yer soframa” radyodan Esmeray “Unutma beni” parçasını çalıyor. Benim için, yalnız benim için söylüyor Esmeray. Gözümde canlandırıyorum Esmeray’ı, karşıma oturmuş, renkli “yer soframa” diz çökmüş, karşılıklı birbirimize bakarak şarkı söylüyoruz. Avazım çıktığı kadar bağırıyorum “Unutma beni!” diye. Unutma beni.
Esmeray’ın şarkısı bitince, Münir Bağrıaçık haberleri okuyor; “Değerli dinlenler, Filenin Sultanları Milletler Ligi’nde Çin’i 3-1 yenerek şampiyon oldu!” Hemen internet haberlerine giriyorum.
Ah, Filenin Sultanları ahhhh! O neydi öyle, 2023 FIVB Milletler Ligi’nin finalinde sen gel kalk, Çin’i 3-1 yen, kupayı al! Yetmiyormuş gibi ardından İtaliano başantrenör Daniele Santarelli’yi de al ortana ve “Erik Dalı” oynayarak milliler şampiyonluğunu bütün dünyanın önünde kutla. Oldu mu şimdi? Ne o öyle, ulu orta şortlarla göbek atmak?
Onlar oynarken sırıtarak ben de oynuyormuşum ya meğer. İddiaya girerim, bu zaferi ekran başında izleyenler gözyaşlarına hakim olamamışlardır ve yine iddiaya girerim, kızları “Erik Dalı” oynarken izleyenler kesin koltuklarından kalkıp, benim gibi “Erik Dalı” oynamışlardır.
Filenin Sultanları bir başarıdan diğerine geçe dursun, Cumhuriyetimizin 100. yılında Atamın diğer kızları da bir başarıdan diğerine imza atıyorlar.
16 saat yüzerek Kuzey Kanalı’nı geçen ilk Türk kadın Aysu Türkoğlu, 29 yaşında buz patenine başlayıp 5 kez dünya şampiyonu olan Naz Arıcı, Atlantik’i tek başına geçen ilk Türk kadın yelkenci olma ünvanını kazanan Başak Mireli, köyde hayvan otlatırken keşfedilen ve atletizmde Avrupa Şampiyonu olan Dilek Koçak, Serbest Dalış dünya rekoru kıran Şahika Ercümen, dünya ve olimpiyat şampiyonu Türk boksörü Busenaz Sürmeneli, Avrupa Oyunları’nda kadınlar 50 kilo finalinde altın madalya alan Buse Naz Çakıroğlu, Dünya Kadınlar Boks Şampiyonası’nda Dünya üçüncüsü oldu milli sporcu Sema Çalışkan “Kollarım olmayabilir ama kimsenin görmediği kanatlarım var!” diyen altın madalyalı Paralimpik yüzücümüz Sümeyye Boyacı, okçumuz Yasemin Ecem Anagöz, 76. Cannes Film Festivali’nde ‘En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Merve Dizdar ve daha nice kızlarımız Türklerin umudu ve ilham kaynağı, genç kızlarımızın idolü oluyor.
Bu ülkede kadınlara en çok yakışan giysinin özgürlük olduğunu bir kez daha kanıtlıyorlar, azmin ne anlama geldiğini bir kez daha hatırlatıyorlar. Türkiye’nin dünya çapında gururu oluyorlar. Cumhuriyetimizin 100. yılında kupaları, madalyaları alıyor, Atamın bu güzel kızları genç kardeşlerine yol gösterici olarak başarılara devam ediyorlar. Bizler de onların başarılarını izlerken gözyaşlarımızı tutamıyoruz.
Cumhuriyetimizin 100. yılında Atamın kızları sanki 100 yıl süren kış uykusundan uyanmışlar da Atamın kızlarının varlığını tüm dünyaya hatırlatmak istercesine bir başarıdan diğerine koşar gibiler.
Ön çizimlerimi hazırlarken farkında olmadan Atamın kızlarını kırmızı formalarında çiziyormuşum.
O kırmızı renk tuvalıma gelecek!
Kararımı vermiştim farkında olmadan, Atamın kızları tuvala gelecek!
Her şeyi bir kenara bıraktım.
Her işimi kenara bıraktım.
Parmaklarımda tuttuğum fırçamdan Ebrar Karakurt akıyor. O gülüşünü içimde hissediyorum. İstiklal Marşı’nı söylerken akıttığı gözyaşları, benim gözyaşlarım oluyor.
Al bayrağımızın, al rengini tuvala aktarıyorum.
Gözlerim dolu dolu, bir taraftan Filenin Sultanları’nın İtalya’ya karşı oynadıkları maçı izliyor, diğer taraftan da kızlarımızı tuvala geçiriyorum.
Aklımdan sürekli “Kızını dövmeyen madalyayı kapar, işte Atamın kızları” diye geçiyor. Aklımdan “Kızını seversen, olacağı bu!” diye geçiyor. Sürekli “Kızını seven dizini dövmez!” diye düşünüyorum…
Telefonum çalıyor, çıkıyorum. Telefonumun diğer hattında güzel arkadaşım Amabile “Ciao Gontscha, come stai?” konuşmakta zorluk çekiyorum. O kadar duygu yüklüyüm ki, boğazım düğümlenmiş, hıçkırarak ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Konuşmamızın sonunda Amabile “Gontscha neyin var? İyi değilsin gibi geldi bana?” “İyiyim iyiyim, Atamın kızını boyuyorum, biraz heyecanlıyım!” diyorum.
Her fırçamı tuvala değdirirken, sihirli değnekmiş gibi Türk evlatlarına değdiriyorum, Atatürk çocuklarını çoğaltıyorum. Tabloları yaparken doğum sancısı çeker gibi acıdan gözyaşı döküyorum.
17 Temmuz 2023, ekranda Filenin Sultanları kırmızı formalarını giymiş, bu birbirinden güzel kızlar “Naim Süleymanoğlu” filminde söyledigi bu satırları bağıra bağıra söylüyorlar:
“Adımı aldılar, kan karıştı terime
Demişti anam bana “Buz da olsan erime”
Kaldırdım dünyayı dertlerimin yerine”
İçimde bir elektriklenme oluyor. Kızlarımız A Milli Takımı Milletler Ligi’ndeki şampiyonluğunu Eypio’nun meşhur şarkısıyla doyasıya kutluyorlar. Filenin Sultanları coşmaya ve tüm Türkiye’yi de coşturmayı ne kadar güzel başarıyorlar. İzledikçe izleyesim geliyor.
Hamile bir kadının yeşil eriğe aşerdiği gibi, ben de kırmızı akrilik boyaya aşeriyorum. Doyamıyorum kırmızı renge. Doyamıyorum kızlarımızın başarılarına. Her dokunuşumda o kırmızı renge, Atamı hissediyorum. Her dokunuşumda o güzelim kırmızı renge, tüm Türkiye’ye sanki başarılı Ata kızları yayıyorum. Atam, senin kızların sana olan minnettarlık, sana olan teşekkür ve şükran duygusunu başarıları ile sunuyorlar sana.
Cumhuriyetimizin 100. yılında kızlarımız rakiplerini tek tek yenerek kupaları ve madalyaları alarak teşekkür ediyorlar Atam.
Kızlarımız, kadınların, kendilerine olanak verildiğinde nerelere gelebileceklerini eşitlik karşıtlarının gözlerinin içine bakarcasına tarih yazdılar Atam. 1 Eylül kapıda. A Milli Kadın Voleybol Takımı, yarı finalde son Avrupa Şampiyonu İtalya ile karşılaşıyor. Arkadaşlar çağırıyorlar: “Gel, akşama maça birlikte bakalım!” diye. Hayır. İstemiyorum. Kızlarla, boyalarımla, fırçalarımla baş başa kalmak istiyorum.
Spiker her TURCHIA dediğinde, gözlerimden yaşlar akıyor. Spiker her Karakurt, “Zera” yani Zehra Güneş dediğinde gözlerimden yaşlar akıyor.
Ah Atam, kadın haklarını batılılaşmanın ve çağdaşlaşmanın bir unsuru olarak algılamışsın. Kadın hakları için uğraş vermişsin. Bir bilsen, kızlarımızın bir başarıdan diğer başarıya koşarken görmeni ne kadar isterdim. Atam, hiçbir ülkede, hiçbir lider senin gibi kadın hakları için böylesine duyarlı olmamış ve böylesine savaşmamış iken, “Cumhuriyet Kadını” imajının kökleşmesi için devrimler yaptın. Din işlerini devlet işlerinden ayırdın, laik bir devletin kurulması ve medeni kanunun kabulü, kadın haklarında yenilikler meydana getirdin. Kadınlara sosyal ve siyasi haklar tanıdın, o devre göre hızlı sayılabilecek atılımlar gerçekleştirdin ve aradan 100 yıl geçmesine rağmen, insanlar Ebrarların giydikleri şortları ile uğraşıyorlar Atam.
Atam, Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ne etkin bir biçimde katılmış olan ve sonunda da kurulan Ulusal Cumhuriyet’te “Türk Kadını” olarak yer alan kadınların yerini kadınlığın doğası gereği “yüksek” bir mevki olarak tanımladın ve işte kızlarımız tam senin izinde. Seni anarak, sana yakışır bir şekilde bütün Türk halkını gurur ile ödüllendirdiler.
Bir taraftan boyuyorum, bir taraftan Atam geliyor aklıma, bir baba gibi Türkiye’nin kız çocuklarına sahip çıkması geliyor aklıma, başlıyorum hüngür hüngür ağlamaya. Atam geliyor aklıma. 30 Mart 1923’te Konya’da “Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını gibi emek verdim!” diyemez..
Belki erkeklerimiz memleketi istila edenlere karşı süngüleriyle düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısında hazır bulundu. Fakat erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir… Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip cephenin harp malzemesini taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur. Bundan ötürü hepimiz, bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim!” Biliyoruz Atam. Senin kızlarının başarılarını gördükçe, daha da çok biliyoruz.
Atam geliyor tekrar tekrar aklıma. 30 Ağustos 1925’te Kastamonu’da “Bir sosyal topluluk, bir millet erkek ve kadın denilen iki tür insandan oluşur. Kabil midir ki bir kitlenin bir parçasını geliştirelim, diğerini müsamaha edelim de kitlenin bütünü ilerletilebilmiş olsun? Mümkün müdür ki bir camianın yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı semalara yükselebilsin? Şüphe yok, terakki adımları, dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmalı ve gelişmeyendik alanında birlikte kesin bir tavır almak gereklidir. Böyle olursa devrim başarılı olur!” sözleri aklımda.
Atamın, siyasal ve sosyal yaşamda bilimin ve akIın önderliğine inanan bir lider olarak eğitimin önemini vurgularken, toplumun bütün fertlerinin kadını, erkeği, çocuğu, köylüsü ve işçisiyle eğitilmesi gerektiğini ifade eden sözleri geliyor aklıma. Kadınlarına gerekli eğitimi veremeyen bir toplumun ilerleyemeyeceği düşüncesindeydi. Bu yüzden “Bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmının göklere yükselmesi imkânsız!” diyen Atam geliyor aklıma.
Atam, için rahat olsun, kızların göklere yükseliyor. Ne yazık ki bu toplumda herkes senin gibi düşünmüyor Atam. Kızlarımızın bu başarısını, kadın erkek eşitliğini bir türlü içine sindirememiş olan, kadınları köle gibi gören zihniyet, senin başarılı kızlarının aleyhinde yorumlar yazıyorlar Atam. Asıl rahatsızlıklarının kadınların erkeklerin önüne geçmesi olduğu mudur Atam?
Ebrarların, Zehraların, Edaların, Şahika ve Busenazların, küçük kız kardeşlerini düşünüyorum. Ablaları ile ne kadar gurur duyduklarını düşünüyorum. Bir gün onların da ablaları gibi güzel iş çıkaracaklarına inandıklarını düşünüyorum. İlber Ortaylı hocamızın tavsiyesi gibi hayallerinin yalnızca ‘Mektebi bitirir bitirmez evlenip mobilyacı dükkanı gezmek’ değil de, dünyayı gezmenin, sevdiğin işi yapmanın, başarılı olmanın hayalini kurduklarını düşünüyorum.
Son tabloma son fırçayı vuruyorum ve beklediğim tarihin gelmiş olduğu gerçeğinin farkında olmadan. 30 Eylül’de elbisemi giydim, saat 16’da serginin açılışına villamıza vardım. Güzel hazırlamışlar açılışı, güzel villamızın önüne sıra sıra gri sandalyeleri dizmişler, ilk sıraya şu şu kişi için rezerve edilmiştir diye de not bırakılmış. Sergio benim geldiğimi görünce, “Hoşgeldin Gonca, sen ilk sıraya oturuyorsun, ona göre!”
Çok insan gelmiş, bu kadar kişi beklememiştim, zira hava güzel ve insanlar son sıcak güneşin tadını çıkarmak için denize giderler.
Açılış konuşmasını yaptı Sergio, belediye başkanımız olan Natascia Rocchi’yi kürsüye davet etti, ardından belediye başkan yardımcısı Silvia Casari’yi de davet etti. Ardından benim ismimi duydum. Sergio konuşuyodu: “Bugün özel bir kişi aramızda, kendisi Atatürk kızı, diyerek beni de kürsüye davet etti.
Sergio konuşmasına şöyle devam etti: “Mustafa Kemal Atatürk gibi bir lideriniz olduğu için ne mutlu size. Kim bilir ne çok gurur duyuyorsunuzdur.” Ardından Belediye Başkanımız Natascia Rocchi bana belediyemize olan katkılarımdan dolayı teşekkür ederek, 1833 tarihinde çizilen Villa Farsetti’nin karakalem bir çizimini hediye etti.
Bana uzatılan mikrofonu aldım.
“Evet biz Türkler çok şanslıyız. Mustafa Kemal Atatürk’ün kızları olarak gurur duyuyoruz. Cumhuriyetimizin 100. yılında Cumhuriyet kızlarının başarısı yalnızca basit bir başarıdan daha fazla. Onlar Türk halkını mutlu etmekte beraber, kız kardeşlerine örnek olarak en büyük ödülü kazandılar.”
22 Ekim tarihinde kapanış törenine Türk bayraklı tişörtümü giymek geldi içimden. Ütülüyeyim derken heyecandan dikkat etmemişim, güzelim biricik tişörtümü yaktım, iyi mi? Olsun, yakıldığı belli olmasın diye, hemen beyaz gömleğimi üzerime geçirdim ve güzel villamızın yolunu tuttum. Serginin kapanışı dans gösterileri, müzik ve şarkılar sayesinde çok zengin oldu.
Kapanış konuşması için kürsüye çıktım.
Ne mi dedim? Atama içtenlikle teşekkür ettim, Atam, senden sonra biz kız çocuklarına, kadınlara kimse böyle güzel sahip çıkmadı.
“Atamın kızları bizlerin umudu ve ilham kaynağı oldu, genç kızlarımızın idolü oldu.
“Bu ülkede kandınlara en çok yakışan giysinin özgürlük olduğunu bir kez daha kanıtladılar… Azmin ne anlama geldiğini bir kez daha hatırlattılar. Türkiye’nin dünya çapında gururu oldular. Cumhuriyetimizin 100. yılında kupaları, madalyaları aldılar.
Atatürk’ün kızları, genç kardeşlerine yol gösterici olarak başarılara devam ediyorlar. Bizler de onların başarılarını izlerken gözyaşlarımızı tutamıyoruz. Ben, örneğin tabloları yaparken çok gözyaşı döktüm!”
Teşekkür ediyorum Atam, teşekkür ediyorum Cumhuriyetimizin kızları. Merveler, Edalar… Ve tabii ki Atamın resimlerini boyamaya devam edeceğim.
Başarı sizlere çok yakışıyor Cumhuriyetimizin kızları. Sizlerle gurur duyuyoruz!
Andrà tutto bene
Sevgiyle kalalım…
Gonca
Fotoğraflar: Monica Barbato, Erdinç Utku, Ivana Burello, Città di Noale, Villa Farsetti, Aldo Pallaro
Kaynak: https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ataturk-doneminde-kadin-haklari/https://tr.wikiquote.org/wiki/Mustafa_Kemal_Atat%C3%BCrk/Kad%C4%B1nlar: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/417362
Keşke herkes senin gibi önce geldiği ata topraklarına sonra yaşadığı yere ve en sonunda tüm dünyaya nasıl daha bir güzellik katabilirim diye kafa yorsa. Üstelik de bir kadın olarak. Ellerine sağlık sevgili Gonca
Gerçekten Atatürk’ün kızısın Gonca.
Onu böyle güzelce tanıştığın için çok teşekkürler. Atamızla gurur duyuyoruz. Bugün 45. Yılını çalışan bir öğretmen olarak büyük Atatürk’ü saygıyla anıyorum. Öğrencilerime onu yaşatarak anlatıyorum. Bundan dolayı da gururluyum. Seni de bu vesileyle tebrik ediyorum. İyi ki Atatürk’ün kızlarıyız.
Gonca hanım resimlerinizle birlikte güzel yazınızı okurken ben de çok duygulandım, gözlerim doldu. Ne güzel anlatmışsınız Türk kızlarının başarılarını, Ulu Önder Atatürk’ün biz kadınlara armağanı olan özgürlüğün kıymetini kalemine ve yüreğine sağlık. Bşarıların daim olsun. Sevgiler
Gonca hanım tebrikler,bir solukta heyecanla okudum sonunda gözyaşlarımı tutamadım.
Goncacığım ne diyeyim ki sana👏🧿harika bir yazı,tablolar,hisler hele de en güzel giysi özgürlük bayıldım.Gurur duydum ben de seninle iyiki varsın Cumhuriyet kadını👏🧿Atatürk ün yetenekli kızı🧿
Atatürk ve kızlarımız için yazdıklarını okurken duygulandım onur duydum…sen de bir Türk kadını olarak ATATÜRK ün yolunda yürüdüğün bizleri vatanımızdan uzakta layığıyla temsil ettiğin için en az bahsettiğin Kızlarımız gibi isimin onların arasında yeralmakta yaptıklarınla. Yürekten kutlarım sizi
Sevgili Gonca Hanım keyfle okudum. Bazen yutkundum. Atatürk’ün kızlarına yakıṣır köṣe yazınızı paylaṣıyorum. Eline emeĝine Atatürkçü yüreĝine saĝlık.
Sevgili Gonca Hanım, tebrik ediyorum.
Herzaman olduğu gibi harika bir anlatım.Göz yaşlarımla okudum.Atatürk kızı iyi ki varsın.Sevgiler
Gonca hanım, her bir satırını büyük bir keyifle ve inanılmaz duygularla okudum. Yüreğinizdeki vatan ve Atatürk sevgisini derinden hissettim. Bizler Atamın kızlarıyız ve bu sevgi frekansında biriz, ne mutlu böyle derin hissedene ve hissettirebilene, sağlıkla kalın, bir gün birlikte çalışmak dileğiyle, Meltem ÖZBAY
Tebrik ederim. Teşekkür ederim Gonca. Gurur duydum, muhteşem resimler ve beni benden alan gözyaşlarına boğan yazın için.
Siz harika bir iş çıkarmışsınız.Tebrik ediyorum,çok teşekkür ediyorum. Elinize,dilinize,gönlünüze sağlık Gonca hn.Atatürk’ümüzün bize kattığı değeri,Cumhuriyetimizin 100.yılında kızlarımızın bize hediye ettiği başarıları ülkemiz dışında anlatıp göğsümüzü kabarttınız.Gurur duyduk.Sevgiyle kalın
Yani müthiş pozitif Anadolu kadınını Türk insanını ve hep pozitif yönüyle bakış açısıyla tarihi de geçmişiyle başarısıyla çok güzel kaleme almışsınız bir o kadar da özlem’i hasreti çok güzel islemişsiniz onun için gerçekten yüreğinize sağlık
Konu Atatürk olunca Hersey Değişir Harika Yazı Emeğinize Sağlık Gonca Hanım