Münir Bağrıaçık – Fotograflar: Tuğrul Sarıtaş Arşivi
Yıl 1986. Aylardan Mayıs. Silahlı Kuvvetler Gücü Spor Kulübü’nde askerim. Acemi eğitimi bitmişti. Ankara basınının en önemli isimlerinden Taki Doğan’ın girişimleriyle Silahlı Kuvvetler Gücü Spor Kulübü’nde onbaşı olarak kalan 6 aylık sürede vatani görevimi tamamlayacaktım.
Her gün asker sporcuları 19 Mayıs spor kompleksine getiren otobüsten indim. Onlar salonlara ben ise Ankara basınının Bab-ı Alisine yöneldim. Rüzgarlı sokağın o küf kokan havasında daha gündem toplantısı yapılmadan, sabahın köründe odasına girdim. Güler yüzle beni karşıladı. Hatta “Sabah sabah karşımda bir asker görünce şaşırdım” diye espri de yaptı.
İki ricam vardı. Birincisi her hafta bir kaç fotoğraf ve haber getirip Günaydın ve Tan Gazetesi’nde basılması. İkincisi de Silahlı Kuvvetler Spor Gücü’nün komutanı ile yardımcısı için iki, Genelkurmay Spor Dairesi için bir ve Tümen nizamiyesi için bir takım gazeteydi.
Hemen kendisine ve bana bir sabah kahvesi söyledi. Ardından da sekreterine benim için bu gazetelerin, her sabah hazırlanması talimatını verdi. Sonra da Allah uzun ömür versin Günaydın Gazetesi’nin Spor Servisi Şefi Metin Gören Ağabeye de, benim ricamı iletti. O zaten hazırdı. Ama Bekir Ağabeye de danışmamı istemişti.
Bu diğer gazetelerle de böyle devam etti. Ardından yan taraftaki Hürriyet’e Neşet Özmen Ağabeye, Sonra Tercüman ile Bulvar Gazeteleri için Yavuz Donat ve rahmetli Arman Talay Ağabeylere gittim. Zaten elemanı olduğum Milliyet için bir sorun yoktu.
Böylece hem asker sporcularımızın haberleri sürekli çıkmış, hem ben de asker gazeteci olmuştum. Hep sivildim. Hele tüm Tan gazetelerini Etimesgut’un kuş uçmaz kervan geçmez yerinde bulunan Zırhlı Birlikler Eğitim ve Tümen Komutanlığı nizamiyesindeki çocuklar her akşam dört gözle bekler olmuştu. Ben de akşam içtimasında bulunup, ardından o Tan gazeteleri sayesinde sık sık evimin yolunu tutardım. Sabah çok erken bölükten ayrıldığım için sabah içtimasına katılmazdım. Gece de kontrol olmaz, olsa da arkadaşım olan subaylar idare ederdi.
Evet, ilk kendisine gittiğim Bekir Ağabey ile böylesi bir anım var. Kaç yıl oldu bilmiyorum kendisini görmeyeli. Her halde ben de çok yaşlandım. Unutmuşum. Ama o zor, ya da bir o kadar güzel zamanlar unutulmuyor. Nükteli, av ve hayvan meraklısı, keman çalar, sakin, yeri gelince sert, ama hep Bekir Ağabeyimizdi. Birçoğundan farklıydı. O yazılarına da yansırdı. Kimsenin yalakası, kimsenin adamı olmadı. O sadece hep bizim ağabeyimiz olarak kaldı.
Mekanın Cennet olsun Bekir Ağabey…
Evet, Türk basınında bir devir daha kapandı. Bir çınar daha toprağa düştü. Ardından da toprakla buluştu. Bir dönemin en usta, en acar, hem foto muhabiri hem yazar ender isimlerinden Tuğrul Sarıtaş’tan hem Bekir Coşkun ile birlikte fotoğraflarını hem de cenaze töreninden fotoğraf istedim. Sağ olsun gönderdi. En sonunda da aşağıdaki şiir vardı. Benim pek bilmediğim bir yönü daha varmış Bekir Coşkun’un.
Onu da öğrendim…
BÜTÜN KUŞLAR VEFASIZ… Yıllar sonra bazı yazılarını okuduğunda, aslında kendi kaderini yazdığını anlar yazar… Bekir Coşkun |
İlk yorum yapan olun