İtalya’dan mektup var 11
Gonca Bilgiç / DieGazete.de / Venedik
Ben küçükken, yani 70’li yıllarda Berlin’de yaşarken, hafta sonları bizim ev misafirlerle dolup taşardı. İki, üç aile, çoluklu çocuklu bize gelirlerdi. O ziyaretlere askerlik hatıraları doğum hikayeleri hiç bitmezdi. Her doğum özel ve her yeni doğan çocuğa verilen ismin hikayesi güzeldi. Ve babamın en sevdiği konu biz çocuklarıydı.
“Goncam doğduğunda, sabah bahçeye çıktığımda, özenle diktiğim gülfidanların goncaları gözüme çarptığında “Kızımızın ismi Gonca olsun mu? diye sorduydum benim hanıma. Hanım da o an yorgun fakat mutlu sesiyle ‘Olsun Yusufum’, dediğini hiç unutmam” diye anlatırdı. Ve bu doğum, isim hikayeleri anlatılırken büyükler, adeta gözleriyle bizleri okşardı. Böylece bizlere çok özel olduğumuzu iyi ki doğduğumuzu ve çok sevildiğimizi hissettirirlerdi.
Yani aynı Kayahan’ın “Bir aşk hikayesinde” söylediği gibi büyüklerimiz; “…Şuradan buradan konuşurduk işte. Benim askerlik hatıralarım. Senin doğum hikayen bitmezdi…” Evet aynen böyleydi bizim evimiz. Her çocuk özel. Her isim güzel.
Bizim evde her zaman sigara, bira ve rakı bulunurdu. Annem, babam için değil. Misafirler için bulunurdu. Babam öyle isterdi. “Misafiri ağırlamak ev sahibinin görevi” derdi. Zaten çok nadir kullanılırdı, bu gibi ürünler evimizde. Bu arada eğer bira veya rakı kullanılırsa, o bardaklar çöpe atılırdı. Kesinlikle evimizde, o bardaklar bir daha kullanılmazdı. Bizim evde Bismillah ile yataktan kalkılır, Bismillah ile yemeğe başlanırdı. Bizim evde her gün Allah’a şükredilirdi. Her dine saygı gösterilirdi. Evimizin sessiz kuralları vardı. Büyük kardeşler, küçük kardeşleri koruyup kollamaları, küçüklerin de büyüklerin sözlerini dinlemeleri gibi. Bu sessiz kurallarda hepimiz rollerimizi, görevlerimizi bilirdik. Saygıda kusur etmezdik.
Yemek vakti hep birlikte, büyük küçük demeden soğanlar, patatesler soyulur, patlıcanlar doğranır, salatalar hazırlanır, etler kesilir. Yemekler pişirilir. Sofralar kurulur. Büyükler masada, biz çocuklar yer sofrasında yemeklerimizi güle eğlene yerdik. Büyükler sohbet eder, biz küçükler de, kıkır kıkır gülerdik.
Yemekten önce ve sonra biz çocuklar, Türk motifli halımızın üzerinde bilyelerle oynardık. Fakat benim ellerim, bilyeleri atarken, kulaklarım filkulağı gibi kocaman olup, sohbetleri dinlerdim. Babam öğretmendi. Sakin ve bilge kişiliğe sahipti. Ama en güzeli de, anlatma ve yanı sıra dinleme yeteneği çok kuvvetli olduğu için insanları mıknatıs gibi çekerdi. Dolayısıyla babamı sürekli soru yağmuruna tutarlardı. Babam da onları can kulağıyla dinler, kimseyi incitmeden cevap verir ve kimseyi de yargılamazdı. Benim elim oyunda, fakat kulağımın onlarda olduğunun farkına vardığın da kollarını açar, beni kucağına davet ederdi. Ben de, bir hamlede babamın kucağına oturur, kedi gibi babamın sırtımı saçlarımı okşamasını doya doya içime sindirirdim.
Zamanla bize gelen misafirlerinde çocuklarına tutumları çok yumuşamaya başlamıştı. ‘Sus yoksa bir tane geçiririm’ in yerini ‘efendim evladım’ almaya başlamıştı. Onlar da, çocuklarına söz hakkı tanımaya başlamışlardı. Onlar da zamanla kahve hayatını bırakıp ev işlerinin, çocuk eğitiminin kılıbıklık olmadığını anlayıp, onu örnek alıp, babamın yaptığı gibi, aileye her konuda katkıda bulunmaya başlamışlardı.
Yemek sonrası sohbetler, bazı bazı başka boyutlar alırdı. Çoğunlukla erkek misafirler sorardı;
“Yusuf Hoca, ne diyon, cennete gider miyik…?”
“Yusuf Hoca, ne diyon, Huri’ler bizi bekler mi…?”
“Yusuf Hoca, ne diyon, kaç Huri düşer adam başına…?”
Babamın da; “Ölüp, sonra diriltmek lazım bunları bilmek için” dediğini bu gün bile hatırlarım. Bu konuşmalar meğer aklıma kazınmış da farkında değilmişim.
Huri’ler kimdi ki? Vikipedi şöyle anlatıyor: “Huri’ler cennet ehli erkeklere sunulan güzel, şeffaf vücutlu kadınlar olarak tasvir edilir. Kendileriyle her ilişki sonrasında tekrar bakire olurlar. Bir erkek bunlardan bir günde istediği kadarını ziyaret eder.”
Sonraları, aklım ermeye başladığında, bazı erkeklerin beklentilerinin resmen bu olduğunu görüyordum. Adamlar cennete gidecekler ve istedikleri kadar da Huri’leri olacaktı. Hem de “Bakire.”
Ve istedikleri kadar da Huri’leri ziyaret edecekler.
İstedikleri kadar mı?
Her gün mü?
Yani kaç kere?
Beş kere?
On kere?
Nasıl yani?
Ve her ilişki sonrasında tekrar bakire olacak Huri öylemi?
Fakat bakire Huri, ne anlar adamı mutlu etmekten ki? Dolayısıyla Huri hanım, profesyonel olması gerek, öyle değil mi?
Çelişkinizi seveyim ben.
Hayat yolumda erkeklerin bu Huri konularını tartıştıklarına, yalnız çocukluğumda kulak misafiri olmadım. Lakabım ‘Japon’. Yani demek istediğim Japon’a benziyorum ya, dolayısıyla Berlin sokaklarında, Berlin’in U-Bahnlarında, S-Bahnlarında, Otobüslerinde ‘dayılarım’ ‘amcalarım’ ‘abilerim’, ‘ablalarımın’, ama bilhassa ‘hoca’ kılıklı amcalarımın, yanlarına veya karşılarına oturup, Türk olduğumu fark ettirmeden, küçüklüğümde olduğu gibi o fil kulaklarımla, bu ilginç diyaloglara kulak misafiri olmaya bayılırdım. Onlar da, benim anlamadığımı düşünerek, rahat bir şekilde birbirleriyle sohbet ederlerdi.
Gün ve gün. Ay be ay.. Hatta senelerce.
Beynimde tüm dinlediklerim görselleşmeye başlardı. Onlar anlatırken, onların hikayeleri benim gözlerimde canlanmaya başlardı. Erkeklerin diyaloglarının konuları çoğunlukla ‘Huri’lerdi. Yani cinsellik. Bakın, 80li ve 90lı yılları ve Berlin’deki Türkleri düşünün. Ve her gün U-Bahn ile okula gittiğimi düşünün. Ve gün be gün yanımda iki “Müslüman” ağabeylerimin konuşmalarını düşünün. Konuştukları benim yurdumun kadınlarının ele aldığı konular değil. Yani konular ‘çocuk eğitimi’ değil. Konular ‘sağlıklı aile ortamı’ değil. Konular güncel sorunlar değil. Konu karşı koltukta oturan sarışın Alman kızın muhteşem göğüsleriydi genellikle. Yani, yalnız ve yalnız cinsellikti.
Kadınların konuştukları konular ise; Bugün ne pişirsem, ev veya işyerinde günlük sorunlar, kocalarının cinsel doyumsuzluğu, ‘Gavurların’ yaşama tarzları ve kocalarının sarışın kadınlara bakmalarıydı. Ve her ikinci cümlelerinde ‘günah’ kelimesi olmasıydı.
Bu konuşmalardan çıkardıklarım bunlardı benim minik beynimde:
Erkek istediğini yapar
Erkeğe her şey hak..
Kendini tatmin etmesi hak..
Evlilik öncesi ilişki hak..
Karısının üzerine kuma getirmesi hak..
Bütün gün kahvede oturması hak, hak da hak. Her şey hak.
Peki kadınlar için durum nasıldı?
Kadının evlilik öncesi cinsel ilişkiye girmesi günah..
Kendini tatmin etmesi günah..
Kadının kocasını yatakta reddetmesi günah..
Kadının regl günü geldiğinde ‘kirli’ olduğu için bazı faaliyetler günah..
Kadınına her şey günah, günah da günah.
Erkek insan. Erkeğe bu dünyada her şey hak. Fakat en güzeli de, bu hak ettikleri “sevapların” dışında bir de ‘öbür dünyada’ Huriler ile ödüllendiriliyor.
Ha eşcinseller mi? Ya onlar zaten dünden günah.
İşte bu düşünceden yola çıkarak “Cennet kapısı” isimli resim çalışmalarıma döktüm bu konuyu.
Huyum kurusun, İçimde kalırsa çatlarım. Zira duyduğum diyalogları beynimde canlanan görüntüleri resme dökerek içimde birikmiş olan tüm hisleri sindirmemi sağlıyorum.
Peki, iyi hoş da, sizin kaç Huri’niz olsun?
Peki, biz kadınların Nuri’leri ne alemde?
Peki, eşcinselleri N’huriler mi bekleyecek?
N’ayır
N’olamaz
Zaman içerisinde kadının mevkisi işte söylememe gerek yok. Hhal ortada.. Günümüzde kadını korumak için bir “İstanbul sözleşmesi” ne ihtiyaç duyuluyor.. Aradan onca zaman geçtikten sonra, onca kadın katledildikten sonra bu sözleşme fesediliyor. İroninin daniskası. Hey erkek, sen bu kadar mı korkuyorsun kadından? Kontrolün altında tutulması gereken, yalnız doğurgan bir varlık gibi mi görüyorsun kadını. Hey gidi günler hey, nerden nereye. Kadın, sen neydin, ne oldun? Ama suç bizde, erkek çocuğunu cahil yetiştirip, eline de güç verirsen, sonucu bu olur.
Hatunlar, iş yine bize düştü. Gelin güzel evlatlar yetiştirelim. Katledilen, Ecem Balcı, Ceren Özdemir, Güleda Cankel, Emine Bulut, Münevver Karabulut, Eylem Peşen, Özgecan Aslan, Helin Palandöken, Sarai Sierra, Azime Erdoğmuş, Gülşah Aktürk, Şule Çet, Aleyna Çakır, Zekiye Of, Sema Aslan, Zeynep Şenpınar, Seher A., Münevver Albaç, Ceren Kultaş, Fatma Günay, M.Ç., Rukiye Çerman, Hülya Özmen, Canan Nergiz, Selma Tetik, Gülnur Kocabaş, Sevilay Alkaç, Fatemeh Alidadishamsabadi, Fatma Kökoğlu, Selda Geredeli, Selda Başaran, Gül Karadağ, Bahriye Dalyan, Nurcan Polat’a saygıyla..
Sevgiyle kalalım.. Sevgiyle yaşayalım..
Herşey çok güzel olacak.
Andrà tutto bene.
Kaleminize, yüreğinize, emeğinize sağlık Gonca hanım… Çok sıcak samimi bir yazı kaleme alırken aynı zamanda çok güzel bir görsel tasvir etmişsiniz…
Yüreğinize emeğinize sağlık
Özümseyerek okudum…Her zamanki gibi
Muhteşem bir yazım olmuş..Resimlerde harika,Gonca zaten muhteçem ötesi..
Sevgili Gonca, ne kadar içten samimi bir yazı herkesin kendinden birşeyler bulabileceği harika gozlemlerle dolu. Lütfen yazmaya devam et 🙏
Harika bir yazı daha 👏
Harika bir yazı tam da herşey anlattığınız gibi şansınız yurt dışında yaşamanız Izmirden
Ne güzel anlatmışsın gonca hanım.
Herşey çok güzel olacak.
Andrà tutto bene.Olacak Gonca olacak.
Tebrik ederim Gonca.Yeni yazılarını sabırsızlıkla bekliyoruz. 🌹🌹
Tek kelimeyle super.Yazini bir solukta okudum, bayildiiiimmmm..👏🥰 Resimler bir harika, ellerine emegine saglik Goncacigim…Tebrik ederim…👏🙏😘💖🧿 sevgiyle kucaklıyorum.. 😘💖🧿💐
Harikasın Sevgili Gonca yazını hayranlıkla okudum. O kadar uzun yorumlar yapabilirim ki kadının adı yok hakkında ama bu cümle hepsini içine alıyor zaten. KADININ ADI YOK.. .SEVGİLER
Bayıldım yazınıza, konuya. Namus ve günah sadece kadın için. Erkeklere namus gerekmiyor. Her türlü namussuzluğu yapabilir, günah değil. Böyle bir dünya yok. Bunu kılıfına uyduran yobaz beyinli erkekler. Gerçek islamiyet bu değil. Bunlar İslamiyeti küçük düşüren insanlar. Utanç duyuyorum. Sevgilerimle.
her yazını soluksuz okuyorum sevgı dolu bır aılede buymus olman bu pozısıf yönun sanslısın bızlerde sanslıyız senınle yollarımız kesıstı sakın bırakma devam devam bır sonrakı yazını beklıyoruz ınan sevgı yoldasın yoldasımız yuregınden öpüyorum ..
Sevgili gonca,gözlemlerini yasanmisliklarinla aktarimin etkileyici ve sürükleyici.
Sirtini kedi gibi oksayan ve senin boyle sevgiyle,özgüvenle buyumeni saglayan babani alkışlıyorum.
Yüreğine..kalemine sağlık Goncacım..yazına bayıldım..gözlemlerin..birikimin Harika..seni seviyorum..
Kadına ad koymak için büyük 1tuģla koymuşsun sevgili Gonca,devamı her türlü gelsin, yazılarınında…kocaman alkısch,grazia
Sahane bir yazi, sahane resimler ve sanatin her dali ile kutsanmis bir kadin… Kadinlarin artik adı var ve bunu haykirmak bizlere duser!! Sevgiler..
Merhaba,duygu ve düşüncelerimi aynen yazmışsınız. Dünya kadınları üzerindeki baskının kalması ümidiyle.Sevgilerimle
İki yüzlülüğün çok güzel bir anlatımı! Tebrikler Gonca 🌺
Goncacum ne guzek yazmusdin cok sıcak cok samimi ve gerçek .bizim kadınlar bu erkekler de bu .
Erkekler İstanbul sözleşmesinden kadınlardan korktuğunu için vazgeçtiğini hiç dusunmemistim
Yazılarına, sevgi dolu enerjine bayılıyorum. Din, kadın sorunları, aile bağları, cinsiyet eşitsizliği, edebiyat ve resim, hepsi var bu yazıda. Ellerine sağlık. Artık kadının adı var hep var olmalı. Sevgiler…
Sevgili Gonca seni tanıdığım için çok seviniyorum. Böyle güzel bir aile ortamında buyumenizbir şans ama kendinizi böyle güzel ifade etmeniz bu da bizim şansımız. Tüm adı olmayanlar adına teşekkürler…
Gözlemleriniz, tespitleriniz kesinlikle mükemmel. Bunları aktarım, paylaşım beceriniz zaten her zamanki gibi çok başarılı
Kaleminize sağlık. Teşekkürler.
Gonca yapmışsın yine yapacağını çok beğendim…
Gonca hanım yine tek nefeste okudum.Dikkat çektiğiniz konular, ülkemizin sorunları, çok yalın anlattığınız yaşanmış gerçekler, konuları ele alışınız ve bunu tablolarınıza aktarışınız hayran kaldım.Bir sonraki yazınızı okumak için sabırsızlanıyorum.Sevgiler.
NE KADAR GÜZEL YORUMLAR BİR GAZETECİ GRUBU İLE HOLLANDA ALMANYA BELÇİKADA ZİYARETLERDE BULUNMUŞTUM. ORADA İLK DEFA ÇOK NET OLARAK GÖRDÜKLERİM YURTDIŞINA GİDENLER NE GİTTİKLERİ YERE UYUM SAĞLAMIŞLAR NE DE TÜRKİYEYE ARADA BİR YERLERDELER. GERÇİ BU KONU İLE İLGİLİ ÇOK FİLMLER YAPILDI. BİRİNE TÜRKÇE KELİMELER ÖĞRETMİŞLER KÜFÜR..KAYBOLAN BİR NESİL İKİNCİ VE ÜÇÜNÇÜ KUŞAKLAR DAHA BİLİNÇLİ. NE MUTLU SİZE SEVGİYLE VE ÖZGÜVEN İÇİNDE BÜYÜMÜŞSÜNÜZ. RESİMLERİNİZDE YAZILARINIZ GİBİ GÜZEL SEVGİLERİMLE
Yüreğinize kaleminize sağlık okurken kendi çocukluğuma gittim bir an, büyükler masa da biz çocuklar yer sofrası da yerdik o günlere gittim bana bu duyguları tekrar yaşattığınız için çok teşekkür ederim sevgiyle kalın..
Birçok kadının hislerine tercüman olmuşsunuz akıcı sürükleyen üslup
Kaleminize sağlık
Resiminiz muhteşem ilk baktığımda cennet huri geldi zihnime 🙂resime yazılarınıza mutlaka devam etmelisiniz emeğinize yüreğinize sağlık sevgiler❤️💙
Ne güzel anlatmışsın toplumdaki biz kadınların ve erkeklerin yerlerini ve onlara biçilen rolleri…. kadına verilen değeri tuvale resmedişin muhteşem… Atatürk ün biz kadına verdiği hakları bile koruyamamış aksine karanlığa günbe gün yürümeye devam ediyoruz… yüreğine furçana kalemine beynine sağlık gonca.
Sonumuzu hiç iyi görmüyorum gonca hanım.eger bu böyle devam ederse şeriat gelir ve onlar zaten öbür dünyanın olmadıgını biliyorlar hin oglu hinler bu dünyada huriyelere yer yapıyorlar. Ve emin olun huriyeler kıyamet gibi tonla sayısına bereket cahil ve huri çgaldı 🙁
Yaziya da resme de bayildim. Ne zaman Gonca Bilgic adini gorsem heyecanlaniyorum. Cunku yazilarinizdan keyif aliyorum👏
Bu kadar güzel anlatım. Elinize yüreğinize sağlık ❤️
Yazın yine çök güzel ama ben resimlerine ayrıca bayıldım.Eline emeğine sağlık.
Yine harika bir anlatım, yine çok güzel bir yazı..
Öyle güzel bir aileye sahip olmak gerçekten büyük bir şans.
Tablolar da harika olmuş, elinize ve emeğinize sağlık.
Tebrikler Gonca..😍👏🙏
Arkadaşım anlatıyormuş da ben dinliyormuşum tadında okudum.Takipteyim..🥰
Gonlunuze emeginize saglik Yazinizda resimlerde muhtesem…
Ne guzel, ne dogru bir yasam analizi.Dilerim, bu yazi dogru adreslere ulasir ve okunur.Babanizi ve ailenizi.. degerlerine sahip,kimlik problemi olmadan herkese yakin, ayaklari uzerinde duran birey olarak yetistirdikleri icin.Yolunuz hep acik,okuyucunuz bol olsun.
Tebrikler gonca hanım emeğinize yüreğinize sağlık 💞🌹
Tebrik ederim Goncaciģim ellerine emeģine saģlik❤
Paylaştığınız fotoğrafla başlayım. Kırmızı gül yaprakları arasında gibi hayal ettim sizi. Doğrusu bumu bilmiyorum ama. Ve o gül yapraklarının arasındaki o muhteşem kadın. Siz ve elinizdekide ” kadının adı var ” kitabınız. Her paylaşımınızı heyecanla bekliyorum. Her yazınızda adeta gözümde bir tiyatro sahnesi canlanıyor. Ortamı, insanları, duyguları adeta yaşıyorum. Bu gerçekten size verilmiş özel bir yetenek bence. Tüm bunlara birde o samimiyetiniz, sıcak kanlılığınız, verdiğiniz değer, çok renkli oluşunuz, hele birde o tatlı gülüşünüz insanları size mıknatıs gibi çekiyor. On parmağında, on marifet size çok uyuyor. Resimlerinizde muhteşem. Emeklerinize sağlık. Bu yazınızı paylaşana kadar, hep sizin nasıl bu kadar pozitif ve güler yüzlü oluşunuzun nedenini merak ediyordum. Yazınızı okuyunca bunu çok iyi anladım. Aile profilinizi o kadar güzel anlatmışsınız ki. Oradaki mutlu kız çocuğunu görebildim. Bir çocuk ailesinde sevgi ile beslenirse, hayatı boyunca başka sevgilere açlık hissetmez. Ve hayatı boyuncada aldığı o sevgiyi etrafındakilerle de paylaşmak ister. Mutlu çocuk, geleceğin mutlu yetişkini demektir. Keşke bütün aileler sizinki gibi olsaydı. Dünya nasıl güzelliklerle dolu olurdu kimbilir ? Yollarımız kesiştiği ve sizi tanıma şansım olduğu için, kendimi çok mutlu hissediyorum. Hep mutlu ve sağlıklı kalmanızı diliyorum dünya tatlısı Gonca. ❤❤👏👏👏👏
Sevgili Gonca yazılarını keyifle okuyorum. O kadar içten ve kendimden anılar buluyorum ki. Resimlerinse muhteşem. Rahmetli Duygu Asena’nin kitabı “Kadının adı yok”. Ama artık kadının adını biz harf harf hece hece yazacağız. Kalemine sağlık. Sevgiler
Gonca hn. toplumun bu dayatmaları, erkeğe verilen önem ve statü, kadınlara yapılan haksızlıklar, ayrımcılık, şiddet… Beni çok derinden yaralıyor. İsyan ediyorum ama toplumdaki bu düşünceler, cehalet nasıl düzelecek hiç bilmiyorum. Bu huri meselesine inanmaları çok saçma ve acaip… Ne güzel yazmışsın gene. Tablolar çok güzel olmuş. Ellerine sağlık.
Ne güzel anlatmışsınız yobazları ve beklentilerini.Kapida onları cehennem zebanileri bekliyordur umarım.
Aile hayatının ne kadar önemli olduğunu ve birey olmanın en temel taşının oradan geldiğini anlattığınız için ayrıca teşekkür ediyorum.
Sevgiler Japon çiçeği:)
Zevkle okudum .içimdekileri dile döken resimler olduğunu ilk bakışta hissetmiştim zaten .tekrar bileğine sağlık .hem çizdin ,hem yazdın ve hep kadının yüreğine dokundun goncacım .🍀🌺sevgi ile kucakladım seni
Yalın, sade tüm açıklığıyla bir yazım, tebrik ediyorum Goncam bayıldım
Yazılarının devamını bekliyorum sabırsızlıkla
Yazinizi okudum. Bazi seyleri Ben de yasadim. Bazi seyler o kadar güzel degildi cocuklugumda. Ama bu Beni gücküclü kildi. Benimle paylastiginiz icin tesekkür ederim. Sevgiler, basarili calismalar🍀🤍
Sıcacık ve sımsıkı kucaklayan bir yazı… yüreğini, karakterini ve de bizden bir çok değeri tasvir ediyor!
Kaleminize sağlık. Erkek egemen toplumda kadın olmak her geçen gün zorlaşırken yapılabilecek en önemli şey kadınlara olağan karşıladıkları bu durumu ancak kendilerinin değiştirebileceğinin farkına vardırmak.Bence sizin yaptığınız tam da bu… Yolunuz açık olsun💐💐💐
Güzel kalbin, nasıl da yansıyor; sözlerine ve resimlerine…
Ben de tam ortasından öperim👏♥️😘
Ağzınıza saglik ❣️ Ben de bir iki cumle ile pekistireyim istedim. Problem kadının erkek çocuğunu yetiştirme şeklinden kaynaklanıyor . Bence hepsi bu ! Kısaca kadın kendi kendine yapıyor …
Uzun zamandır Türkçe zevk alarak okuduğum bir yazı oldu bu. İçeriğinin önemi dışında samimi ve yalın ifadeniz Türkçe yazılarda az rastlanan bir stil, tebrik ederim. Özellikle “ … sen bu kadar mı korkuyorsun kadından? Kontrolün altında tutulması gereken, yalnız doğurgan bir varlık gibi mi görüyorsun kadını. … Ama suç bizde, erkek çocuğunu cahil yetiştirip, eline de güç verirsen, sonucu bu olur.” kısmına 100% katılıyorum.
Kapılarınız da bir ayrı güzel. Dört dörtlük bir sanatkar olduğunuz muhakkak.
Sevgili Gonca yazabilmen duygularını olduğu gibi aktarabilmen çok güzel. Yazında önemli gördüğüm bir eleştirim/itirazım olacak. Babanın rolünü aktarman örnek açısından güzel,ancak kadının adı var demişsin de evdeki anne olan kadının rolünden hiç bahsetmemişsin? Ve yazının sonunda
“Hey gidi günler hey, nerden nereye. Kadın, sen neydin, ne oldun? Ama suç bizde, erkek çocuğunu cahil yetiştirip, eline de güç verirsen, sonucu bu olur.
Hatunlar, iş yine bize düştü. Gelin güzel evlatlar yetiştirelim.”
tam anlamıyla patriyarkal bakış açısıyla bitirmişsin. Erkek egemen toplum yapısı tam da bunu söylüyor.
Her şeyin müsebbibi kadınlarsa erkeklerin rolü ne burada? Sevgiler
Sevgili Gonca hanım yazınızı çok keyif alarak okudum,yolunuz açık olsun .
Bir solukta okudum🙏 Kaleminiz dik dursun🎉