Münir Bağrıaçık / DieGazete.de
ATGB üyesi Berlinli gazeteciler yeni yılın ikinci toplantısında yine Türk Alman İşverenler Birliği TDU’da buluştu. Avrupa Türk Gazeteciler Birliği ATGB’ye üye Berlinli gazetecilerin her ayın ikinci Pazartesi günü düzenlediği genişletilmiş üye toplantısına Korona tedbirleri nedeniyle katılım bu sefer düşük kaldı. Ancak gündem ve konuşulan konular nedeniyle Şubat ayı toplantısı çok verimli geçti.
ATGB Berlin Temsilcisi Ali Yıldırım’ın gündeme ilişkin konuşmasının ardından Berlinli gazetecilerin sosyal medya tecrübeleri ele alındı. Son zamanlarda sosyal medya hesaplarında beğeni toplama amacıyla yapılan canlı yayın ve fotoğraf paylaşımlarının görüntü kirliliği yarattığı belirtildi. Özellikle bazı kurumların yetkililerinin paylaşımlarında profesyonellikten uzak görüntülere dikkat çekildi. Bu durumun herkesin elinde bir cep telefonu olmasının ve sunuculuğa hatta gazeteciliğe özenmesinin etkili olduğu dile getirilirken görselliğin yok olduğu ifade edildi.
Ardından da Berlinli gazetecilerin yeni projesi, Berlin Haber Ajansı – BPA/BHA ile ilgili görüş alışverişinde bulunuldu. Bazı üyeler Berlin’in başkent olmasının, parlamentonun da bu kentte bulunmasının, yaklaşan federal ve yerel seçimler nedeniyle ivedilikle harekete geçilmesi gerektiği üzerinde durdu. Diğer bazı gazeteciler de bu oluşumun sağlıklı ilerlemesi gerektiği, öncelikle yaşanan süreçte bir havuz oluşturulmasının yanında yeni yapılanmanın çalışma koşulları ile ilkelerinin detaylandırılması gerektiğini dile getirdi.
Medyanın Canlı Tanıkları
Toplantının “Medyanın Canlı Tanıkları” bölümünde de “TDU Ekonomi Dergisi” genel yayın yönetmeni ve 80’li yıllarda Berlin gençliğinin sorunlarının yalın ve çarpıcı bir dille anlatıldığı “Kreuzbergliyiz Hepimiz” kitabı yazarı Mümtaz Ergün’ün dernekçilik, yazarlık ve gazetecilikle ilgili anıları dinlendi. Hikmet Tekemen’in kamerasıyla YouTube’da yayınlanan söyleşiler zincirine konuk olan ve kendisinin klasik meslekten bir gazeteci olmadığını belirten Mümtaz Ergün, “Bütçesini ay sonuna zor denkleştiren küçük bir sağlık memurunun Cumhuriyet çocuğu olarak büyüdüm. Sol görüşlü bir aileden geliyorum. Bunda beş kardeşimizin en büyüğü ve Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu ağabeyimin rolü büyüktü. Kendisi Türkiye’de 60’lı yılların ortalarında kurulan Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun ilk başkanıydı. Daha sonra çok genç yaşta Aybar’ların, Behice Boran ve Sadun Aren’lerin TİP’inde partinin genel sekreterliğine kadar yükseldi. Aynı zamanda soğuk savaş yıllarının da çocuğuyum. Bir döneme damgasını vuran 68 kuşağının etkisi altında yetiştim. Türkiye de Avrupa’daki bu hareketlerden etkilendi. Okula Ankara’da başladım. Ortaokul ve liseyi Ankara Atatürk Lisesi’nde okudum. Son yıl Cumhuriyet Lisesi’ne geçtim. O zamanlar yeni kurulan Sosyalist Gençlik Örgütü Liseliler Grubu’ndaydım ve 1970-71 yılında birkaç sayı “Liseli Gençler Dergisi”ni çıkardık. İlk yazılarımı yazmanın tadını orada aldım. 12 Mart askeri darbesi olunca yayın kendiliğinden durdu.” dedi.
Üniversite ve Almanya yılları
Kendisinin gerçek gazetecilikle ilk tanışmasının ve karşılaşmasının 1971 yılında olduğunu belirten Mümtaz Ergün, “Üniversite seçme ve yerleştirme sınavlarında aldığım puan, o zaman Ankara Cebeci’deki Halkla İIişkiler ve Gazetecilik Yüksek Okulu’na girme hakkı veriyordu bana. Bir dahaki sene yeniden sınavlara girerim diye düşünüyordum. Ama Almanya olanağı karşıma çıktı. Buradaki akrabalarımın daveti ile yükseköğrenim yapmak üzere Temmuz 1972’de Batı Berlin’e geldim. O yıllarda Türkiye’deki sol akımların hemen hemen bütün yansımalarını burada görmek mümkündü. Bunların yanında Almanya genelinde sol görüşlü ve bu günlerle kıyaslanamayacak kadar güçlü işçi dernekleri vardı. 1976’da Berlin üniversitelerinde bin civarında Türkiye kökenli öğrenci olduğu tahmin ediliyordu. Bu öğrencilerin hemen hepsi ya burada akrabaları olduğu için, ya da Türkiye’deki askeri politik ortamdan kaçarak, ya da çeşitli devlet kurumlarından burslu gelen çoğu sol görüşlü öğrencilerdi. 1976 yılında FU’da (Berlin Hür Üniversitesi) iktisat bölümüne kayıt oldum. Aynı yıl evlendim. O zamanki durumu göz önüne getirirseniz nasıl heyecanlı politik bir ortamda yaşadığımız anlaşılır. Kuruluşu 1950’li yılların sonuna kadar giden, ardından sol, sosyalist görüşlü öğrenciler tarafından ele geçirilen güçlü bir dernek bulunuyordu. Ben de bu dernekte aktif olarak çalışırken bir dönem de derneğin ikinci başkanlığını yaptım. Ayrıca Demokratik İşçi Derneği’nde aktiftim. O zamanlar Alman öğrenci dernekleri de çok politikti. Benim ikinci defa basınla tanışmam bu arada oldu. Berlin Öğrenci Birliği’nin dergisinin yazı kurulundaydım. Dergi kendi olanaklarımız ölçüsünde, DIN A4 ebadında, teksir makinesi ile çoğalttığımız, zımbaladığımız dergilerdi. Daha sonra Berlin Türk Merkezi’nin iki ayda bir yayınladığı Almanca ‘Türkei Heute’ dergisinin yazı kurulunda yer aldım. Türkiye’deki politik gelişmeleri Alman kamuoyuna duyurmaya yönelik bir yayındı. O yıllarda Almanya’da ve Batı Berlin’de, Türkiye toplumu içinde politik kutuplaşmalar, ayrışmalar giderek arttı. Hatta 1980 yılı başında Celalettin Kesim isminde çok değerli bir öğretmen ve sendikacı arkadaşımız, yoldaşımız Kottbusser Tor’da öldürüldü. Kendisini saygıyla anıyorum.”
“Kreuzbergliyiz Hepimiz” “Zwischenstation Sauerteich”
Siyaset ve üniversite öğretiminin yanında evli olduğu için çalışmak zorunda kaldığını belirten Mümtaz Ergün sözlerine şöyle devam etti: “Berlin Hür Üniversitesi’ne bağlı öğrencilere geçici iş bulan Heinzelmännchen üzerinden haftalık ya da aylık işler buldukça çalışıyordum. Hemen ardından Jugendhof Schlachtensee suçlu gençler yurdunda eğitimci olarak yarım günlük bir iş buldum. Bu gençlik yurdu biri kapalı, diğerleri açık gruplardan oluşan yatılı bir yurttu. Buraya 14-18 yaşları arasında suçüstü yakalanan çocuklar gönderiliyordu. Buradaki amaç gençlerin hapishane ortamına girmeden sosyal yaşama yeniden kazandırılmasını sağlamaktı. Ben esas olarak suçlu Türk gençlerinin her türlü derdiyle ilgileniyordum. Hatta dışarıda resmi makamlar ve aileleri ile olan işlerinde yardımcı oluyordum. Bu süreç içinde tuttuğum notları 1986 yılında “Kreuzbergliyiz Hepimiz” adıyla kitaplaştırdım. Kitabım hem Türkiye’de hem burada çok olumlu tepkiler aldı. Türkiye’de o zamanki NOKTA dergisinde ve daha birkaç dergide çok övücü yazılar çıktı. 1989 yılında da Almanca “Zwischenstation Sauerteich” adıyla ıkoo Verlag tarafından yayınlandı. Ayrıca 1987 yılında, o zamanlar Berlin Yabancılar Sorumlusu Barbara John, entegrasyona yönelik, ancak her iki kültürün de güzelliklerini, farklılıklarını içeren kısa hikayeler yazmamı önerdi. Hikayeleri yazdım. Ancak yayınlamadı. 1983 yılında FU’nun İşletme İktisadı, Bankacılık ve Finansman bölümünü bitirdim.”
Sakarca İsveç Televizyonunda
Jugendhof Schlachtensee Gençlik Yurdu’ndan 1983 yılı başında kendi isteğiyle ayrıldığını ifade eden Mümtaz Ergün, ardından da Schöneberg İlçe Belediyesi’nde kısa adı SPAS olan bir şehircilik ve kiracı danışmanlığı kuruluşunda sosyal planlama uzmanı olarak çalışmaya başladığını dile getirdi. Ergün şunları söyledi: “Bu kuruluş devlet teşviki ile tamir ve modernize edilen 1918 öncesi binalarda kiracıların haklarının korunması, istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda yerleştirilmesi yönünde çalışıyordu. O zamanlarda ev işgalleri çok yayılmıştı. Bir ara 100 kadar bina işgal edilmiş, evleri polis boşaltılırken çıkan olaylarda da bir kişi otobüsün altında kalıp hayatını kaybetmişti. Ben de bu kiracılardan esinlenerek birkaç yerel dergiye küçük hikayeler ve İsveç İşçi Federasyonu’nun “Birlik” adlı dergisine yazılar yazdım. Fakir Baykurt’un Sakarca adlı hikaye kitabını İsveç Televizyonu’na uyarladım.”
Duvarın yıkılmasıyla her şey alt üst oldu
Berlin duvarının yıkılması ile birlikte her şeyin alt üst olduğunu, kendisinin de iki arkadaşıyla birlikte bir bilgisayar firması kurduğunu belirten Mümtaz Ergün, çeşitli nedenlerden dolayı birkaç yıl sonra iş yerini yanlarında çalışan arkadaşlara devrettiğini belirtti. Ardından da kuzeninin Wildau’daki işletmesinde yönetici olarak çalıştığına değinen Ergün, 2003 yılında Berlin medyasına ve matbaacılık sektörüne büyük katkıları olan Diyap Sakallı aracılığıyla TDU’ya başladığını anlattı. Ergün şöyle devam etti: “İlk olarak 2003 yılı Mayıs ayında yapılacak TDU Genel Kurulu’nu hazırlamak ve bir dergi çıkarmak üzere 4 ay gibi kısa bir süre için işe alındım. Yeri gelmişken buradan dönemin başkanları Bahattin Kaya, Hüsnü Özkanlı ve halen başkanlık görevini yürüten Remzi Kaplan ile yönetim kurullarında görev alan arkadaşlarına teşekkürlerimi sunuyorum. Berlin’deki Türkçe basınla tanışmam TDU’da oldu. TDU’da hem büro yöneticiliği hem de yayın organlarının, projelerin yayın yönetmenliğini yürüttüm. Büro işlerinde bana 2009’a kadar yardımcı olan ekip arkadaşlarım Derya Çolaker ve Şahin Aktürk’e de yine teşekkür ederim. Çıkarılan yayınların içeriğinin belirlenmesinden, yazıların yazılmasına, Almancaya çevrilmesine ve sayfa düzenine kadar hemen hemen bütün yük omuzlarımdaydı. TDU’nun üç ayda bir iki dilde düzenli çıkan bir Ekonomi Dergisi var. Dergide ekonomik makaleler ve haberler yanında, derneğin, üyelerimizin ve diğer etkinliklere yer veriyoruz. Son yayınımız “Corona’nın İşletmelere Olan Etkileri” adlı kitapçık oldu. Bu kitapta da 12 işverenle COVID-19’un mali ve sosyal etkileri üzerine yaptığımız söyleşiler yer alıyor. TDU’nun önemli yayınları arasında, ilçe belediyeleri ve AB fonu tarafından cüzi bir miktarla desteklenen “Memleketim Berlin / Berlin Meine Heimat” adlı yayınlar önemli bir yer tutuyor. Bu kitaplarda Charlottenburg ve Spandau ilçesinde Türkiye kökenlilerin önde gelen başarılı işveren, gazeteci, politikacı, sosyal alanda çalışanların hayat ve başarı hikayeleri üzerine söyleşiler yer alıyor. Bu yayınların hazırlanmasında duayen gazeteci Hüseyin İşlek çok yardımcı oldu. Bunun dışında dernekçilik hayatım da devam ediyor. Halen HDF Avrupa Sosyal Demokrat Halk Dernekleri Federasyonu Yönetim Kurulu üyesiyim. Şimdi ise taze emekliyim ve yarım gün TDU’da çalışıyorum. Bu arada tek evladım olan oğlum da Potsdam Film ve Fernseh Akademisi’ni bitirdikten sonra şu anda çalıştığı firma Axel Springer, Telekom, Deutsche Bank gibi kurumların dijital haberleşme iletişim ağlarını kuruyor. Ayrıca bir yandan doçentlik yapıyor. Diğer yandan kısa filmlerde rejisörlük yapıyor. Son filmleri Second Skin, 50’nin üzerinde festivalde gösterime sunuldu. Ayrıca Meksika’da birincilik ödülü aldı. ATGB’ye bu yararlı çalışmasından dolayı teşekkür ediyor, hepimize başarılar diliyorum.”
Fotoğraflar: Münir Bağrıaçık ve AYPA.TV
Video: Hikmet Tekemen/Birlik TV
İlk yorum yapan olun