Tuğba harikalar diyarında
Tuğba Yazıcı / DieGazete.de / Miami
4 Temmuz, Amerika’nın bağımsızlık günü. Her yıl tüm eyaletlerde, coşkuyla kutlanır ve federal bir tatil günüdür. Amerikalıların en sevdiği gündür diyebilirim, beyzbol maçları da hemen peşinden geliyor. Kutlamanın günler öncesinden havai fişek gösterileri başlar, herkesi 4 Temmuz ‘da yapılacak büyük eğlenceye hazırlar. Halk, kutlamaların coşkuyla yapılacağı tercih ettikleri bir yere gidip gösterileri izler. Amerikalılar bu kutlama işini gerçekten çok iyi biliyorlar, çünkü yaptıkları organizasyonlara bir ruh ekliyorlar. Öyle ki, Amerikalı olmayan bile, o müthiş gösterileri ve insanların coşkusunu izlerken, kendisini onlardan biri gibi görüp mutluluk çığlıkları atabilir ve maçlarda ki gibi slogan kullanılsa “En büyük Amerika” diye bağırırken kendisini bulabilir. Neyse ki slogan kullanmıyorlar. Amerikan Milli Marşı, eşliğinde havayi fişeklerin ışıltısı gökyüzüne ulaşır.
Geçtiğimiz yıl New York’da izleyici olmuştum. Ondan öncesinde de Boston’da… Covid dolayısı ile insanlar ürkekti. Ama yine de o müthiş havayi fişek gösterilerini kaçırmamışlardı, tabii biz de. Korona önlemleri nedeniyle koskoca Manhattan oldukça ıssızlaşmıştı halbuki! Sokaklarda, homelesslar ve güvenlik güçleri kalmıştı adeta mart ayından itibaren… Şirketler evden çalışıyor, insanların kimi yazlıklarına göç etmişlerdi. Parası bol olan New Yorklular, Southampton NY’da ki yazlıklarına çekilmiş, kimisi de daha cesur ve çılgın davranarak, daha uzağa Kaliforniya veya Miami’ye koşar adım gitmişlerdi. New York, Manhattan bomboştu.
Arada işi düşen insanlar da ürkekçe, yapması gereken işini yapıp, hızlı adımlarla uzaklaşıyorlardı. O ünlü New York metroları bomboştu ve tertemizdi. Kimse kimseyle göz göze bile gelmiyordu neredeyse… Görünmeyen Covid mikrobuna karşı herkes kendine göre önlemini almıştı. İşte böyle bir psikolojideyken, anlı şanlı New York, 4 Temmuz öncesi, -bir hafta önceden- başladı havayi fişek gösterilerine ve insanlara her ne olursa olsun, güçlü olmak gerektiğini adeta pompaladı. Havayi fişekle cesaretin ne alakası var demeyin sakın! İnanın vardı. O psikolojiye rağmen insanlar ellerinde bayrakları, diğer ellerinde içecekleri veya çocukları; o müthiş renk cümbüşünü seyrediyorlardı. Her yerden hem de…
New York, gökdelenler, gecenin parlement mavisi ve havai fişekler… Tıpkı filmlerdeki gibi. Yalnız bu sefer o filmin başrolünde ben vardım. Bir salgın filminde oynayan Nicole Kidman değil! Kendi yaşadıklarım doğrultusunda… Sonrasında, Korona dolayısı ile hayatının akışını değiştirenlerin arasında biz de vardık. Herkesin hayatının bir bölümünde sıcak iklimlere yerleşme ve toprakla daha haşır neşir olma duygusuyla Florida’ya taşındık. Ve bu sene ki, 4 Temmuzu burada kutladık. İki ayrı eyaletten de fotoğraflar ekleyeceğim 4 Temmuz kutlamalarına dair, arada ki ambiyansın farklılığı ve müthişliği hakkında ki yorumlarınızı bekliyorum.
Bu sene Florida’da ki etkinlik görmeye değerdi doğrusu.. Tıpkı bir açık hava sineması gibi insanlar çimlerin üzerinde portatif sandalyelerini açmış, kimisi olası bir yağmura karşın şemsiye ve çadırını kurmuştu. Zaten burada bu görüntüye çok alıştım. Geçtiğimiz günlerde bir jazz festivaline katılmıştım. Tarihi bir Güney Cloniyel tarzı bir villanın bahçesinde portatif sandalyelerine oturarak jazz dinliyorlardı izleyiciler. O kadar rahat, bir o kadar da cooldu. Henüz portatif sandalye rahatlığına geçmedim ben.
Tabii ki 4 Temmuz’da da yine hazırlıksızdım. Ama şalımı hemen yere sererek durumu kurtardım. Zaten hava o kadar sıcak, her yer o kadar temiz ki, bir şey sermeden bile oturulabilirdi. Herkesin huzurunu hissetmek o kadar güzel bir duygu ki, okuyucularıma şunu öneriyorum; Eğer yaşadığınız yer de mutlu değilseniz, yaşamınızı değiştirmekten korkmayın. Gerekirse işinizi değiştirin, farklı bir yaşam kurun, alternatifler insanların becerileri ve ilgi alanlarına göre çok…
Amerika’da yaşamak benim algımı, olumlu anlamda çok değiştirdi. On sene önceki fotoğraflarıma baktığımda; o zaman için, kendimi çok daha olgun görüyorum. Şimdi ise sadeleşmiş, sadece anın getirdiklerini yaşayan ve bundan mutlu olan bir insanım. Gökyüzü her yerde mavi, yeşil her yerde yeşil. Mutlu olmak için renkleri görebilmek, şükredebilmek çok önemli! Yeter ki bunları görebilecek modu olsun insanın.
Neyse konuyu uzatmayayım. İnsanlar çimlerin üzerine portatif sandalyelerini yerleştirmiş, kimisi battaniyesini parlament mavisi gökyüzünün altında, havai fişeklerin yarattığı renk cümbüşünü izliyorlardı. Çocukluğumda ki yazlık sinemalar gözümde canlandı. Gökyüzünün altında, çocuklar gibi şendik. Bu kadar kutlamasından bahsettiğim, Amerikan bağımsızlık gününün tarihine birazcık değineyim;
Amerika Birleşik Devletleri bağımsızlığını ilan etmeden önce bir koloni devletiydi ve İngiltere Kralı George’a bağlıydı. On üç koloniden oluşuyordu. 1776’da bu on üç koloni artık Britanya hükümetine bağlı olmadığını ilan etti. Biraz bu on üç koloniden bahsetmek istiyorum, zira bu koloniler Amerika’nın kurucu eyaletleridir. 4 Temmuz 1776’da Philedelphia, Pensilvanya’da bir bildiri yayınlandı. Bildirge, Büyük Britanya Krallığı ile savaş halindeki on üç koloni bağımsızlığını ilan etti. Ve böylece Amerika Birleşik Devletlerini oluşturmak için ilk adımı atıldı.
Bildiriyi yayınlayan on üç koloni; New Hampshire, New York, Massacusettes, Rhode Island, Connecticut, New Jersey, Pensylvania, Maryland, Delaware, Virginia, Kuzey Carolina, Güney Carolina ve Georgia ‘dan temsilciler tarafından imzalandı. Kolonilerin kısa tarihine kısaca yer verirsem, on üç koloni, İngiltere’ye bağlı Kuzey Amerika’nın doğu kıyısı boyunca yer almıştır. 1607’de Virgina Eyaleti’nde Jamestown Kasabasının kurulmasıyla kuruluş başlamış, 1733’te Georgia Eyaleti’nin kurulmasıyla kuruluş tamamlanmıştır. Başkent olarak, Londra’dan yönetildi. Din olarak Protestanlık, Katolik Roma, Yahudilik ve yerli Amerikan dinleri görülüyordu. İngiltere Kralı 1. James ve sonrasında 3. George döneminde kolonilere gidenler genellikle Avrupa‘daki savaşlardan bıkmış olan sivil halk ve soyluların bir kısmı ki, onlarda asker veya sivil olarak gelmişlerdi. Buna ek olarak yeni kıtanın hazinelerini keşfetmek isteyen maceraperestlerden oluşuyordu. Daha sonraları İngiltere suçluları da kolonilere gönderdi ve onları yol yapımında çalıştırdı. Hatta bazıları cezalarını çektikten sonra, özgürlüklerine kavuştu. Koloni halkları bu şekilde oluştuktan yıllar yıllar sonra, tüm zenginliklerini İngiltere’ye vergi adıyla vermekten rahatsız oldular. Zira çok çalışkan insanlardı. Zengin kaynakları olan bir ülkede yaşıyorlardı. Ancak vergiler yüzünden ancak karınları doyuyordu.
Ve ilk kıvılcım Boston’da çıktı. Boston Çay Partisi (Boston Tea Party), Amerika’daki kolonistlerin Büyük Britanya’dan gelen yüksek vergili çayı ve Büyük Britanya’yı protesto etmek amacıyla 16 Aralık 1773’te Boston Limanı’nda İngiliz gemilerindeki tonlarca çayı Kızılderili kılığına girerek denize dökme eylemidir. Bu eylem Amerikan Bağımsızlık Savaşını çıkartan kıvılcımlardan birisi olacaktır.
Eylem bir bütün olarak şiddet içermiyordu ve sembolik bir karaktere sahipti. İngiliz kanunları bakımından, parlamentoda temsilci bulundurmadıkları için Kuzey Amerikalı yerleşimcileri diğer Britanya vatandaşları gibi doğrudan vergilendirmek mümkün olmuyordu. İngiliz egemenler de bu maddi kayıplarını Townshend Yasaları gibi yasalarla çay ve şeker gibi günlük tüketim mallarındaki vergileri büyük oranda artırmak suretiyle telafi etmeye çalışıyorlardı. Boston Çay Partisi’nin ardından Britanya mallarına ve Britanyalı sömürgecilere karşı bir dizi daha boykot ve protesto eylemi gerçekleştirildi. Büyük Britanya bunun üzerine giderek daha sert politikalar izlemeye başladı. Denize dökülen çayların parasının ödenmesinden Boston limanının kapanmasına, yeni ve daha ağır vergilerin konmasına kadar bir dizi önleme başvurdu. Amerikalı yerleşimciler ise özgürlüklerinin giderek kısıtlanması karşısında 1774 yılının Eylül ve Ekim aylarında Philadelphia’da topladıkları I. Kıta Kongresi’nde bir ordunun kurulması ve İngilizlere karşı ticari yaptırımlara gidilmesi kararları alındı. Bütün bu çatışmaların ardından İngiliz sömürgeciliğine karşı genel bir isyan ve 1775-76 Amerikan Bağımsızlık Savaşı başladı.
Amerikan Devrimi sırasında, 1776’da on üç koloninin Büyük Britanya’dan yasal olarak ayrılması aslında 2 Temmuz’da, İkinci Kıta Kongresi’nin Haziran ayında Virginia’dan Richard Henry Lee tarafından Birleşik Krallığı ilan eden bir bağımsızlık kararını onaylamak için oy kullandığı zaman meydana geldi. Büyük Britanya yönetiminden bağımsız devletler, Bağımsızlık için oy kullandıktan sonra, Kongre dikkatini, Thomas Jefferson’ın başyazarı olduğu Beşli Komite tarafından hazırlanan bu kararı açıklayan bir bildiri olan Bağımsızlık Bildirgesi’ne çevirdi. Kongre, Köle ticaretine yönelik şiddetli kınamayı ortadan kaldırmak için Bildirge’nin ifadesini tartıştı ve revize etti ve sonunda iki gün sonra 4 Temmuz’da onayladı. Jefferson, Kral III. George’a karşı aşağıdaki iddianameyi yazmıştı; “Kendisini hiçbir zaman gücendirmeyen uzak bir halkın en kutsal yaşam ve özgürlük haklarını ihlal ederek, onları başka bir yarıkürede tutsak ederek köleliğe taşıyarak ya da buraya ulaşımlarında sefil bir ölüme neden olarak insan doğasına karşı acımasız bir savaş yürütmüştür. Bu korsan savaşı, kafir güçlerin aşağılanması, Büyük Britanya’nın Hıristiyan kralının savaşadır. Erkeklerin alınıp satılması gereken bir pazarı açık tutmaya kararlı olan bu iğrenç ticareti yasaklamak veya kısıtlamak için her türlü yasal girişimi bastırmak için olumsuzluğunu ve bu topluluğun dehşet, seçkin ölümün hiçbir gerçeğini istemeyebilir. Şimdi o insanları aramızda silahlanmaya ve onları mahrum ettiği insanları öldürerek, onları mahrum ettiği özgürlüğü satın almaya teşvik ediyor. Böylece karşılığını veriyor. Bir kişinin özgürlüklerine karşı işlenmiş eski suçlar ve onları diğerlerinin hayatlarına karşı işlemeye zorladığı suçlarla öder.”
Bir gün önce John Adams, karısı Abigail’e şunları yazmıştı; “Temmuz 1776’nın ikinci günü, Amerika tarihinin en unutulmaz dönemi olacak. Gelecek nesiller tarafından büyük yıldönümü festivali olarak kutlanacağına inanma eğilimindeyim. Her şeye gücü yeten Tanrı’ya bağlılığın ciddi eylemleriyle kurtuluş günü olarak anılmalıdır. Gösteriler, oyunlar, sporlar, silahlar, çanlar, şenlik ateşleri ve aydınlatmalarla, bu kıtanın bir ucundan diğerine, bu andan itibaren sonsuza kadar şatafat ve geçit töreni ile kutlanmalıdır.” Adams’ın tahmini iki gün gerideydi. Başlangıçtan itibaren, Amerikalılar bağımsızlığı, Kongre’nin kapalı bir oturumunda bağımsızlık kararının onaylandığı 2 Temmuz’dan ziyade, çokça duyurulan Bağımsızlık Bildirgesinde gösterilen tarih olan 4 Temmuz’da kutladılar.
Olağanüstü bir tesadüf eseri, Bağımsızlık Bildirgesi’ni daha sonra ABD başkanları olarak hizmet edecek olan iki imza sahibi olan Thomas Jefferson ve John Adams, aynı gün öldüler: Bildirge’nin 50. yıldönümü olan 4 Temmuz 1826. Jefferson gerçeği bile dile getiriyor. Bağımsızlık Bildirgesi’nin imzacısı olmamasına rağmen, cumhurbaşkanı seçilen bir diğer Kurucu Baba olan James Monroe’nun da 4 Temmuz 1831’de vefat etmesi onu bağımsızlık yıldönümünde ölen üçüncü Başkan yaptı. Bağımsızlık Günü’nde doğan tek ABD başkanı, 4 Temmuz 1872’de doğan Calvin Coolidge’dir.
Amerika Bağımsızlığını ilan ettikten sonra, kendi içinde de bir iç savaş da yaşamıştır. Diğer adıyla Kuzey-Güney savaşı olarak da bilinir (1861-1865). Bu savaşın sonunda da kölelik kaldırılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri adını almıştır. Değerli yorumlarınızı bekliyorum, belli olmaz bir sonra ki yazım da; Amerikalı ilk yerleşimcilerin hikayelerini yazarım, zira o kadar inanılmaz ki, şuan neden süper güç olmanın sırrını ve Amerikalı olmanın ruhunu bir nebze olsun hissedebilirsiniz.
Sevgilerimle
Hepimiz için mutlu günler diliyorum.
İnstagram: tugbayaziciofficial
Görüntüleri izlerken, Amerikan milli marşını da dinleyin, kendinizi orada hissedeceksiniz.
İlk yorum yapan olun