Münir Bağrıaçık / DieGazete
Almanya’da tarihi bir süreç, Merkel sonrası durumun netleşeceği bir seçim yaşandı. Olaf Scholz’un başbakan adayı olarak açıklanmasından sonra arkasına büyük bir rüzgar alan Sosyal Demokrat Parti SPD gerek federal gerekse Berlin Eyalet seçimlerini ilk sırada tamamladı. Kesin olmayan sonuçlara göre bu durum, SPD’nin 205 milletvekiliyle Federal Parlamento’da temsil edilmesi anlamına geliyor.
16 yıl başbakanlık görevini üstlenen Merkel sorası Almanya’nın yol haritasını belirlemesi açısından kritik önem taşıyan bir seçim yaşandı. Almanya’da görevdeki başbakanın ilk kez bir mektupla oy kullanması dışında seçime katılmaması da bu seçimi farklı kıldı.
Seçimde 7 milyon 2 yüz bini göçmen kökenli 60 milyon 4 yüz bin kişinin oy hakkına sahip olduğu bir sandık süreci yaşandı. İlginç olan 2 milyon 800 bin kişi ilk kez oy kullanma hakkına sahipken toplam seçmen sayısının 1 milyon 300 bin azalması Almanya’nın demografik yapısının en dikkat çekici özelliği oldu. Bir başka konu seçmenlerin 31,2 milyonunun kadın, yani erkeklerden iki milyon fazla olmasıydı. 47 parti ve seçmen inisiyatifinin yarıştığı seçimde 2 bin 24’ü kadın, toplam 6 bin 211 aday Federal Meclis’e girebilmek için yarıştı.
Sandıktan çıkan sonuç ise güven ve demokrasiye olan inanç oldu. Bu arada Almanyalı Türkler açısından bu seçimlerin sevindirici tarafı daha önce 15 olan federal milletvekili sayısının 18’e yükselmesiydi. Batı Trakyalı bir Türk de parlamentoya girdi. Ancak yaklaşık 9 yüz bin Türkiye kökenli Alman vatandaşının ne kadarı oy kullandı bilmiyoruz. Ama göçün 60. yılında hala Türklerin, en azından yerel düzeyde de olsa kendisi hakkında karar verenleri belirleyenlere yönelik siyasi iradesini sandığa yansıtamaması Almanya demokrasisinin kanayan yarası olarak tarihe bir kez daha not düşüldü.
Çifte vatandaşlığı tamamen kapatan, ya Almansın, ya da yabancı kalacaksın diyen anlayış nedeniyle bir dönem daha kapandı. Parlamentoya giren Türkiye kökenlilerin de geçmişte koltuklarını koruma kaygısıyla adım atmaması sonucu, ne yazık ki bu çaba seçimin hemen ertesi günü bile Berlin sokaklarında seçme hakkı istiyoruz diye bağıran Aydın Akın’a kaldı.
Seçim sonuçlarına göre asıl kazanan Olaf Scholz ile birlikte SPD oldu. Gerçekten de Willy Brandt’ın bile ruhunu ayağa kaldıran SPD, Almanya genelinde 11 milyon 949 bin 756 oy ve 25.7 oran ile tam bir zaferle çıktı. Kısa bir süre önce “Sosyal Demokrasi artık kitlelere hitap etmiyor. Yeni bir söylem ve eylemi yok. Birlik partilerinin yörüngesine girdi” diye düşünülen SPD, adeta küllerinden yeniden doğdu.
Neredeyse oyunu kullanan her 3,8 kişiden birisi artık yeter, şimdi sıra SPD’de dedi ve bir önceki seçime göre oylarını 5,3 puan artırdı. Kampanya süresince Olaf Scholz, çok temkinli davrandı, kendisini ve partisini yıpratacak söylem ve eylemlerden uzak durdu. Bir ara bakanlığına yapılan baskın bile onun bu duruşunu sarsamadı.
Sonuç olarak kazanan SPD ve onun içinde siyaset yapan Sosyal Demokrat düşünceydi. Almanyalı Türklerin en çok siyaset yaptığı parti olan SPD’den Aydan Özoğuz, Metin Hakverdi (Hamburg), Cansel Kızıltepe, Hakan Demir (Berlin), Macit Karaahmetoğlu, Derya Türk-Nachbaur, Gülistan Yüksel, Nezahat Baradari, Mahmut Özdemir (Kuzey Ren Vestfalya) ve Batı Trakyalı Mehmet Ali Takis (Baden-Württemberg) de milletvekili seçildi.
SPD sadece Almanya’da değil Başkent Berlin’de de birinci parti oldu. Bir aksilik olmaz ise Federal aile eski bakanı Fransizka Giffey Berlin’de tarihte ilk kadın Eyalet Başbakanı olacak. Tabii hemen yanı başında da içimizden birileri örneğin Derya Çağlar neden olmasın?
Bu arada Berlin’de Sebahat Atlı, Orkan Özdemir, Derya Çağlar ve Sevim Aydın SPD’den, Turgut Altuğ, Taylan Kurt, Tuba Bozkurt Yeşiller’den ve Elif Eralp ile Ferat Koçak Sol Parti’den Eyalet Milletvekili oldu.
Ama kaybeden dostlarımız da var. Emine Demirbüken-Wegner, Ülker Radziwill, Helin Evrim Sommer ve Hakan Taş gibi. Onlar için de partilerinde çalışmaya devam demekten başka çare yok. Kaybederken kazanan da gelecekte çok önemli işler yapacak olan Sevda Boyracı. O da Giffey’in her zaman yanında olup Reinickendorf İlçe Meclisi’nde çalışmaya devam edecek.
Aslında Almanya’da kendini bir partiye ve onun temel yönelimine güçlü bir şekilde bağlı hisseden “sadık seçmen” bulunuyor. Ancak, bu noktada Almanya’da çevre sorunlarının etkisiyle, yüzer gezer oyları almaya aday olan parti de Yeşiller idi. Öyle de oldu. Yeşillerin bir önceki seçime göre oylarının yüzde 8 oranında artırmasına neden oldu. Bu da görece bu seçimin asıl kazananın yüzde 5,7 oy artışıyla Yeşiller olduğunun gösteriyor. Ama bir ara yüzde 40’lara dayanan Yeşillerin son dönemde sadece iklim, hız sınırı, maden ocaklarının kapanması gibi konularda kalması, güvenlik, ekonomi ve dış politika seçeneklerini yok sayması, yanı sıra başbakan adayı Annalena Baerbock’un televizyonda Scholz ve Laschet karşısında yetersiz kalması etkili oldu.
Yeşiller yine de kazandılar
Ancak yine de bir önceki seçime göre 6 milyon 849 bin 215 yarı yarıya oylarını artıran Yeşiller, koalisyon için her iki taraf adına en cazip parti durumunda. Bu arada Stuttgart’ta yüzde 40 oy alarak tarihi bir sonuca ulaşan Cem Özdemir, partisinin en ağır toplarından birisi olduğunu gösterdi.
Özdemir’in olası koalisyon içinde bir bakanlık elde edememesi durumda Baden Würtenberg’in Eyalet Başbakanlığına göz kırptığı fısıltı gazetelerinde yer alıyor. Cem Özdemir ile birlikte aynı eyaletten Melis Sekmen, Berlin’den Canan Bayram, Aşağı Saksonya’dan Filiz Polat ve Bavyera’dan Ekin Deligöz parlamentoya girmeyi başardı.
Hür Demokrat Parti FDP de seçimlerde yüzde 11,5 oy alarak 91 milletvekili çıkardı. Beklenenden fazlasını bulan bir dönemin efsane Dış İşleri Bakanı Hans-Dietrich Genscher’in partisi böylece hükümet kurulmasında Yeşiller gibi kilit parti oldu.
Kaybedenler Kulübü
Kaybedenler kulübünde ise Birlik Partileri CDU’nun yanında, CSU ile birlikte Sol Parti ve aşırı sağ vardı. CDU’nun kaybı yetmezmiş gibi kardeş parti CSU da Bavyera’da tarihinin en az oyunu alarak yüzde 31.7’de kaldı. CSU bazı bölgelerde yüzde 14 civarında oy kaybederek, eyalet genelinde de yüzde 7,1 gerilerken SPD ve Yeşiller oy oranını artırdı.
Özellikle CDU ise Merkel sonrası bir türlü üzerinde uzlaşılan bir lider bulamadı. Anegred Karen Karrenbauer bu işin erbabı değilmiş. Almanya’nın 18 milyon nüfusuyla en büyük eyaleti olan Kuzey Ren Vestfalya’nın başbakanı Armin Laschet partinin başına geçti. Ama partinin sağ kanadı tarafından bir türlü beğenilmedi. Hatta Bavyera Başbakanı CSU’lu Markus Söder başbakan adayı gösterilmek istendi. Parti içindeki bu klik ve Merkel gibi bir dünya lideri siyasetçinin ardından partisine hakim olamayan Laschet de çöküşe çözüm üretemedi. Böylece Almanya’nın, bir başka deyişle CDU’nun kuruluşundan bu yana en büyük yenilgi yaşandı.
Laschet ile birlikte son bir iki gün sahaya inen Merkel’in istikrar vurgusu 2,5 puanlık bir toparlanma sağlasa da sandıktan birinci parti olarak çıkmaya yetmedi. Böylece dört yıl önce % 32,9 alan Birlik Partileri yüzde 24,1’de kaldı. Seçimden önce kararsızların oyları ve koalisyon tartışmaları da başlamıştı. Yapılan kamuoyu yoklamalarında yüzde 40’a kadar varan kararsızların durumu, son birkaç günde netleşmeye başladı ve yüzde 15’lik bir kesim parti tercihini sandık başında yapacağını dile getiriyordu. Partilerin son hedefi de bu kararsızlar oldu ve Merkel ile Laschet’in çabası Birlik Partilerine yetmedi. T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın dediği gibi “Atı alan Üsküdar’ı geçti.”
Halk istemiyor ama kemik oylar var
Halk için en iyi programa sahip parti gibi görünen, biraz merkez sola yelken açma çabasına giren Sol Parti, ya seçim programını iyi anlatamadı, ya da seçmene inandırıcı gelmedi. Bu nedenle yüzde 4,9’a kadar geriledi. Ancak seçim bölgelerinde en fazla oyu alarak 3 adaylarının doğrudan Federal Meclis’e girmesi nedeniyle Sol Parti yüzde 5 barajından etkilenmedi. Sandıkta 2 milyon 269 bin 993 oy alan Sol Parti yine de aralarında Sevim Dağdelen’in de (Kuzey Ren Vestfalya) bulunduğu Ateş Gürpınar (Bavyera), Gökay Bulut (Baden-Württemberg) ile birlikte toplam 39 sandalyenin sahibi oldu.
Kaybedenler Kulübü’nün başında ise AfD vardı. Özellikle Korona salgını sürecinde görüldü ki sisteme aykırı olmak puan getirmiyor. AfD’nin 2,5 puan kaybını Alman halkının aşırılıkları sevmediği, ya da göçmen oyları olarak da yorumlanabilir. Ancak Alman halkı içinde yüzde 10 civarında göçmen ve İslam karşıtının olması, bu görüş ve düşüncenin hem yerel hem de federal düzeyde temsil edilmesi gerçekten de dikkatle takip edilmeli.
Almanya koalisyonlar demokrasisi
İşte koalisyonlar demokrasisi olarak görülen Almanya’da bu durum bundan sonra da devam edecek. Almanya’nın demokrasisine, Türkiye’nin aksine bir uzlaşı ve koalisyonda dayanışma kültürü hakim. Türkiye’de geçmişte ve bu gündeki gibi tek adam ya da tek parti anlayışı yok. Demokrasiyi paylaşıp ülkeye birlikte yön verme duygu ve düşüncesi hakim. Ancak buna rağmen genel kanı ve beklenti, hükümet kurma sürecinin zorlu ve uzun olacağı yönünde. Önceki dönemlerden farklı olarak yeni kurulacak hükümetin iki değil, üç partinin ortaklığında kurulması olasılığı da yüksek görünüyor. Pazarlıkların başladığı tam da bu noktada Yeşiller Partisi’nin eli güçlü gibi görünüyor. Öyle ki eş genel başkanlar Baerbock ve Habeck’in gözleri fır döndü gibi. Sağ gözlerini kıpınca Laschet’e, sol gözlerini kırpınca da Scholz’a mavi boncuk gösterecekler gibi.
Diğer yandan partisini iktidar ortağı yapacak konuma getiren FDP Genel Başkanı Christian Lindner de, eski göz ağrıları CDU/CSU ve Yeşillerden yana görüş belirtiyor. Anlayacağınız her iki parti de, kimin başbakan olacağına, koalisyon görüşmelerindeki pazarlık sırasında alacakları tavizlerle karar verecekmiş gibi görünüyor. Uzun soluklu olacağa benzeyen pazarlık masası Noel’e kadar sürerse Merkel kendisine “Küçük kız” diye hitap eden Helmut Kohl’den daha uzun süre Başbakanlık koltuğunda oturmuş olacak. Ama bazı çevrelerin isteğiyle ki ‘buna devlet geleneği içinden gelen derin Almanya diyebiliriz’ geçmişte olduğu gibi güçlü bir iktidar isteyebilir.
O zaman da roller değişir, SPD’li Başbakan ve CDU’lu yardımcısı… Neden olmasın?
İlk yorum yapan olun