DÜNYAYI ŞAPKAYLA FETHEDECEĞİZ

Tuğba Harikalar Diyarında 6

HAYALLERİMDEKİ KADINLARDAN İLHAM ALIYORUM

Tuğba Yazıcı / Miami

Biliyorsunuz, “icon kadınlar” isimli bir seriye başladım. Sanat, moda, tasarım ve hayat tarzı ile iz bırakmış kadınları sizlere kendi gözümden tanıtmak, benim için çok anlamlı…

Hayatı anlamlı yaşamak için bazı kilometre taşları var ve farklı başarı hikayelerini okuduğunuzda, mutlaka birinin size yol açtığını, ilham verdiğini göreceksiniz. Kendim de uluslararası platformda sanatçı ve tasarımcı olduğum için, gidilen yolları gençlerle veya bu kilometre taşlarını öğrenmek isteyenlerle paylaşmak, hayat misyonum oldu. DieGazete de, bu misyonu sizlere ulaştırmamda en büyük destekçim…

Bugün size Londra’dan, biricik genç Türk tasarımcı Merve Bayındır’ı anlatacağım.  Kendisi inanılmaz güzellikte şapkalar tasarlıyor. Çok genç ve çok çok yetenekli…  Merve’nin şapka tasarımlarını, Sermet Erkin görse kıskanırdı (80’li yılların ünlü illüzyonisti). Çünkü Merve’nin her yeni tasarımı, insanları şapka severleri büyülüyor. Merve Bayındır dük ve düşeslerin şapkacısıdır. Hatta öyle ki, Kraliçe Elisabeth bile şapkalarına hayran kalmış. Royal Ascot At Yarışları’nda tasarımlarını bol bol görebilirsiniz. Ben kendisini ilk olarak 2014’ün son aylarında L’appart PR Ajansı’nda, sevgili Halim Tansuğ’dan duymuştum. O günden beri yeteneklerini ve başarılarını takip ederim.  Bu genç Türk tasarımcıyı, şimdi kendi ağzından dinleyelim, ne dersiniz?

Tuğba Yazıcı: Sorulara geçelim mi?  Marka hikayeniz nedir? Nasıl yola çıktınız?

Merve Bayındır: Aslında tamamen hobi olarak baslamis bir şeyin hayatlarımızla birleşip evrimleşmesi bizim marka hikayemiz. 2010 basında annem Yasemin Bayındır’ın kurduğu moda ve tasarım uzerine bir online çalısmanın parçasıyken, bu çalısmanın tanıtımı içinde yapılacak defile icin basladığım “şapkaması şeyler” in kendi kendine hayat bulmasıdır belki.

O dönem berber çalıştığımız, hala hayatımızın parçası olan Lapppart PR İstanbul’un kurucusu Feride Tansuğ ve annemin bu hayat bulan şapkaları takip etmem konusundaki ısrarları ile benim şapkaya yoğunlaşmam bizim baslangicimizdir. 2013 yilinda Mercedes Benz Istanbul Fashion Week’te yaptigimiz ilk defile ve Nisantasinda actigimiz showroom ise markamızı moda sektörüne resmi olarak tanittigimiz zamandır.

Annemin hayallerime ve yeteceğime inanarak bana ortak olması, bana isi yönetmeyi öğretirken kendisinin de şapkayı yapmayı öğrenmesi, her ikimizin de kendimizi geliştirip yeni birseyler deneme arzumuz ve tabiki motivasyonumuz bizi hikayemizin özüdür bence. Buraya kadar nasıl geldiğimiz ise ayrı bir tartışma konusudur… Hayaller, imkanlar, yasananlar insanı bazı şeylere itiyor sanırım. Türkiye’de düzenli bir şekilde giden sektörün farklı nedenlerden ötürü, birçok sektör gibi sekteye uğraması. Yurt disindaki büyük firmaların Türkiye’deki markalar olan güvensizliği ki, bu çok üzücü bir durum. Bunun getirisi olarak yine uluslararası bir marka olmaya çalışırken tıkanmak. Son olarak da, acı bir gercek olan ekonomik faktör. Malzemelerin çoğu yurt dışından geldiği için aslında kücücük diye görünen parçaların maliyeti çok yükseltmesi… Ama en önemli neden büyük denizde büyük balık olabilme isteği.

Tuğba Yazıcı: Bu noktada vizyonunuz ve misyonunuzdan bahseder misiniz?

Merve Bayındır: Dünyanin en iyi couture şapka tasarım markası olmak. Bu ne demek? Phillip Treacy’i geçebilmek demek… Keşke bu hedefin, ne kadar zor bir hedef oldugunu teknik açıdan anlatabilsem. Ama sanırım o zorluk bunu daha çekici kılan. Şu anda Paris Couture’de şapka defilesi yapabilmiş tek isimden bahsediyoruz. İkinci isim olmamamız için bir neden görmüyorum. Bunun için her gün kendimizi nasıl geliştirebiliriz sorusu ile yine başlıyoruz.

Bir marka kuracağınız zaman önce o markanın konumunu belirlemeniz lazım. Nerede olmak istediğiniz, müşterinizin kim olduğu, kendinizi 10, 20, 30 sene sonra nerede gördüğünüz ve bunun için neler yapabileceğinizi çok iyi bilmeniz gerekiyor. Kısaca kendinizle markanızı birleştirerek yeniden tanımlamanız gerekiyor. Ben bu hayale dünya markası olacağım diye başladım. Bu hayal çok kısa süre içerisinden ben olmaktan çıkıp, bize dönüştü. Yanınızda sizin hayallerinize sizden fazla inanan insanlar varken yürümek, biraz daha kolay ama dürüstçe büyük fedakarlıklar gerektiren birşey. Ben buna sandalla okyanus gecmeye çalısmak diyorum. Hayatta imkansızın olduğuna inanmıyorum. Tabii ki garantisi de yok. Ama hedefe ulaşmak için yapılan hersey hedefe varılmasa dahi bir başarı hikayesi sayılmaz mi?

Şu anda çalıştığım Blaxk PR ile aramızda yaptığımız bir espiri var. O da “Dünyayı şapka ile fetedeceğiz”. Sapka takan kadın, doğru ve güzel şapkayı bulduğunda duruşu, yüzündeki ifade ve kendine guveni değişir. Yüzünde farklı bir tebessüm görürsünüz… O tebessümü kast ediyoruz feth etmekle aslInda. “Item of desire” olabilmek ideal bir durum.

Seri üretimden de nefret ediyorum. Hızlı üretim ürünlerinden basic parça harici prensip olarak alışveris yapmayan biriyim. İyi yapılmış kaliteli bir ürün, hem dünyaya daha az zarar verir, hem de cebinize, üstüne stilinize katkısı olacağına emin olabilirsiniz. Her bir detayın el yapımı olması, çok önemli benim için. Yeri geldimi eski, yeri geldimi yeni, yeri geldimi de keşfettiğimiz teknikleri kullanmak. Ama en önemlisi el yapımı olması. El yapımı, bir şapka baska bir modelin aynısı dahi olsa, aynısı olamaz. Dolayısıyla her türlü özgün bir ürün olur. En büyük hayalim şirketimizi büyütürken, getirdiği imkan ve şartlarla yolunu bulamayan gençlere şans verme hayali.

Tuğba Yazıcı: İlham aldığınız kadın kimdir? Bir Londra’lı mı? Veya Kraliçe mi?

Merve Bayındır: Annem… Gerçi sapka taktırmakta en zorlandığım insanlardan biri. O ayrı konu… Şaka bir yana, ben hayallerimdeki kadınlardan ilham alıyorum. Asla aynı kadın değil. Çok nadirdir bir koleksiyonu, bir kadın icin çıkardığım. İçinde hep farklı guruplar vardır ve farklı kadınlara hitap eder. Bununla beraber hepsinin bir ortak özelliği var tabi ki. Kendine güvenen, özenen, ne olursa olsun kendine ait biri duruşu olup, bu duruşu kimseden özür dilemeyerek seven ve sabit tutan kadın veya erkek Merve Bayındır’dır…

Tuğba Yazıcı: Londra’ya çok yakışıyorsunuz. Londara’nın sizde ki ve markanızdaki yeri nedir? Londra’ya markanız için mi taşındınız?

Merve Bayındır: Ben aslinda kendimi en çok İstanbul’a yakıştırıyordum. Ama İstanbul beni kendine yakıştıramadı sanırsam… Londra ise beni kendine yakıştırdı. İşin komik tarafı, çok geçmiş biri olarak zamanında en sevmediğim şehir Londra iken, nasıl olduğunu bilmiyorum. Ama Hakan Yıldırım’la London Fashion Week’te çıkmak, baska bir sergide şapkalarımın sergilenmesi, iki ayda bir malzeme alımı, iş v.s derken, bir gelişim de kendimi köpeğimle Hyde Park’ta gezme hayali kurarken bulmuş olmam, sanırım beni Londra’ya getiren şey oldu.

Tabii ki de taşınma kararımızda etken, özel ve tüzel sebepler de etkendi. Ama taşınılan noktanın Londra oluşu, direk marka ile alkalı. Lappart PR ile İstanbul’da çalışırken bir iddiam vardı; “Ben birgün kraliçeyle tanışacağım. Hatta ben ona değil o bana gelecek” dedim. Ki iki sene önce London Fashion Week’e ziyarete geldiğinde, sadece mücevher ve şapka tasarımcılarını tek tek ziyaret etti ve tanışma imkanı bulduk. Eh bana gelecek dedikten sonra ülke değiştirip, gelmesini beklemek biraz haksizlik olurdu diye düşünüyorum. Tek cümleyle Londra markam icin dünyaya açılan kapı demek.

Tuğba Yazıcı: Bu kadar orjinal tasarımları yaparken, nelerden ilham alıyorsunuz?

Merve Bayındır: Benim bir deformasyonum var. Her şeyi şapka olarak görüyorum. Gördüğüm, duyduğum, tattığım, dokunduğum, kokladığım her şey çok etken. Rastgele birşeye bakarken bile onu kafamda bir şekilde evrimleştiriyorum. Yanlış anlaşılmasın, bazen bir şapkanın matematiğini üç günde çözerken, bazen üç yılda bozuyorum. Ama ilk anda finalde ne olacağını üç boyutlu fotoğraf gibi görebiliyorum kafamda. Bunun disinda vintage benim cok etkildigim bir still. Ordan çok ilham aldığımı söyleyebilirim tartışmasız büyük keyif… Onu bu güne taşımak.

Tuğba Yazıcı: Kraliçe’nin sizin şapkalarınıza hayran kaldığını okumuştum basında. Bu konuda bize anlatmak istediğiniz birşey var mı?

Merve Bayındır: Kralice’nin nasıl hissettiğini bilemiyorum. Ama ekibinden birinin kartımı aldığını biliyorum… El yapımı çiceklere iltifat etmiş olması da ayrı bir gururdu. Burada asıl anlatılacak kısım, bence onun ne hissettiği değil benim ne hissettiğim. Sonuçta altı senedir olacak dediğim şey oluyordu. Kisaca şöyle söylemek istiyorum; “Ben görsel hayal kuran biriyim. Birşeyin hayalini kurarken, onu yaşarım.

Bu sahneyi yaşarken hayalimde, hep eğilerek geleneksel selamı ezberlediğim için, geriye kalan herkese uymak yerine otomatikman bu selamı vermiş olmak, sonra da onun şokunu yaşamak ilginçti. Bir de cok sürreal bir şey. Sonuçta bahsettigimiz kadın sadece bir tarih değil, tarihin cok aktif bir parçası.”

Tuğba Yazıcı: Dünyanın hangi ülkelerinde tasarımlarınız var? Ulaşmayı arzu ettiğiniz hedef nokta nedir?

Merve Bayındır: Net-a-Porter aracılığıyla seçili ürünlerimiz, şu anda dünya genelinde 180 (sayı yanlış olabilir) ülkede satışta. Ama direk diye sorarsanız; Türkiye, İtalya, Amerika, Fransa ve tabiki İngiltere’de çalıştığımız mağazalar var. Su anda Rusya ve Dubai’de mağazalarla görüşmelerimiz devam ediyor… Ulaşmak istediğim nokta, dünyanın her yerinden erişilebilmenin yanında, kendi markamın yanında, Dior’un şapka atölyesinin başına geçebilmek. Daha fazla ve büyük marka ile iş birliği yapmak… Tim Burton filmlerine şapka tasarlamak. Eh son olarak da, Met Gala’ya davet edilmek.

Tuğba Yazıcı: Marka serüveninizde eminiz birçok enteresan anınız vardır. Bir tanesini bizimle paylaşır mısınız?

Merve Bayındır: Yenilerden birini anlatayım. Royal Ascot Millinery Collective dediğimiz bir oluşum var. Her sene yeni şapka tasarımcılarının davet edildiği ve Royal Ascotun onayladığı şapka tasarımcısı kabul edildiğiniz bir oluşum. 2018’de buraya seçildiğimiz ve sadece bu event için hazırladığınız şapka, bunun sonunda da Royal Ascot tarafından prezente edildiğiniz bir aktivite. Haliye bir koketil de söz konusu oluyor. Her neyse hikayenin bundan sonrasını kendi ağzımdan, annemin bana anlattığı şekilde sizinle paylaşmak istiyorum. Çünkü üçüncü bir gözün daha doğru anlattığına inanıyorum.

Davete son gelen şapka tasarimcısı Phillip Treacy’di. O gelince haliyle salonda bir ufak sessizlik ve durgunluk oldu. Hepimiz nereye bakacağımız çok iyi biliyorduk. Girişte bu durgunluk sırasında kapıdakilere merhaba derken, Philip kafasını çevirdi ve sıradaki kişiyi bırakıp bana doğru yürümeye başladı. Elini uzattı. Ben de anında ismimi söyleyip, kendimi tanıtıp, benim buraya kadar gelebilmemin, en büyük sebebinin o olduğunu ve nedenini anlattım. Bu süreç içerisinde kendisi de bana sadece merhaba dedi. Elimi tutmaya devam etti ve konuşmam bittiğinde, özür dileyerek kim olduğumu sordu. Bu film gibi kısacık süre boyunca da, salondaki herkesin donmuş bir şekilde bizi izlediği gibi bir söylenti var. Bu garip anıi kendi PR’ı sohbete katılarak rahatlattı. Gülüştük ve bu tatlı eventin tadını çıkardık. Ben tabi olayın şokunu çok atlatamadıysam da…

O anda fark etmedim. Ben buraya taşındığımdan beri tahminimce, şapkam, sac kesimim ve kırmızı rujumdan ötürü herkes beni Isabella Blow’a benzetiyor. O gün de giydiğim kafesli şapka yüzünden, tahminimce istemeden de olsa boyle bir itibar bırakmış olabilirim… Bildiğim kadarıyla kendisi için çok özel biri, üstüne sanırsam o gün aynı zamanda Isabella Blow’un doğum günüymüş. İşin kısası Philip Treacy’i yüksek ihtimalile hala kim olduğumu bilmiyor. İlk tanışmamızın böyle olmasını belkide istemezdim. Ama hala anlatırken dudaklarımın kulaklarıma varıyor olması belkide bu anın böyle yaşanması gerekiyordu dedirtmiyor da değil.

Tuğba Yazıcı: Yola çıktığınızda ve yürüdüğümüz yolda ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Merve Bayındır: Turkiye’deyken öncelikli olarak moda sektörünün içinde böyle bir alanın kendi yerini açmamış olması bir sıkıntı yarattı. Türkiye’de var olan şapkacılar, marka olma yolunda ilerlemeyi tercih etmedikleri için Vakko’dan sonra şapka biraz kaybolmuştu. Dolayısıyla ilk etapta kendimizi sektöre ispatladık. Sonra müşterilere, bir anda daha yüksek fiyatlarla, alışılmışın dışında modellerle çıkıyorsunuz. İyi ama daha çok kötü tepkiler alınıyor. Bir de çok dalga geçilmişti basladığım zaman.. Dolayısyl dik durmayı öğreniyorsunuz. Bütün bunları aştık, yerimizi yaptık ve ülke değiştirdik. Burada ise bir anda çıkmış olmam, İngiliz olmayışımdan dolayı bazı sıkıntılar yaşadım. Ama bu sıkıntılara girmeyelim. Ama yeni bir sistemi öğrenmek ve kendinizi adapte etmek ve tanımlamak zor bir yolculuk diyebilirim.

Tuğba Yazıcı: Sizi izleyen gençlere, tasarımcılara neler önerirsiniz?

Merve Bayındır: Yol yakınken vazgeçin…. Hayır bu tabi ki şaka. Acı gerçek ile başlamak istiyorum. Marka olma işi ne yazık ki çok para yiyen bir süre.. Bu gercegi bilerek herşeye başlamak lazım. Ondan sonra ilk olarak kimsiniz ve ne olmak istiyorsunuz sorusunu çok net cevaplayabilmeliler. Yaratmaktan korkmamalılar. Her şey tutacak veya iyi olacak diye bir zorunluluk yok. Ama anka kuşu gibi küllerinden bile dönabilmek çok önemli.

Bir tasarım yeteniz varsa, buna ek olarak arastirmak, öğrenmenin bir bitişi olmadığını bilmek, doğru ekip arkadaşları (pr, pazarlamacı, asistan vs.), eleştirileri alınmadan dinleyip, verileni almaya çalışmak, özellikle sektörün her hangi bir dalında, sizden daha tecrübeli insanları dinleyebilmek çok önemli. Yetenek, yeteniginden daha fazla çalışmayan birine bir fayda sağlamaz. Rakipleri çok iyi bilmek. Taklit ile esinlenmenin farkını görebilmek. Kendini yenileyebilmek. Hayallere sinir koymamak. Ama en, en, en önemlisi, mütevazılığınızı asla yitirmemek. Bunu söylüyorum. Çünkü daha öğrenciyken algılayamadığım egolar görüyorum. Modern çağın iletişimi ilerletmiş olması, vizyon genişletmesi, bilgiye erişimi kolaylaştırmış olması, etrafınızda el çırpanlar olması ve hatta sizin dünyanın en yetenekli insanı olmanız dahi, tecrübenin karşısına egonuzla çıkmanız için yeterli olamaz. Siz kendinize unvan vermezsiniz bunu başkaları size verir. Ve son olarak hayaller paralı değil, hayallerinize sınır koymayın ve o hayaller için çok çalışın. Hangi kapıların, ne zaman ne şekilde açılacağını bilemezsiniz.

Tuğba Yazıcı: Son olarak Merve Bayındır kimdir? Okurlarımıza kendinizi anlatır mısınız?

Merve Bayındır: 1980 İstanbul doğumlu, Kanada York Üniversitesi Psikoloji ve Humanity bölümleri mezunu. Yolunu sasirip 2011’den beri bir şapka tasarımcılığı ve üretimi yapan biriyim… Her insan gibi inişler çıkışlar yaşayan, belki duygusal anlamda bunları biraz daha dolu dolu yaşayan biriyim.  Dünyada en saygı duyduğum insanlar annem ve is ortağım Yasemin Bayındır, onun en yakın arkadaşım benim öz olsa bu kadar olmaz dediğim Figen Ketence ve son olarak da lisedeki edebiyat öğretmenim Gültekin Tari. Sanırım bana kimsenin inanmadığı kadar inanan, kimse bende ışık görmezken, sonuna kadar inan ve en başından beri bana her türlü motivasyonu sağlamış olmakla beraber, beni gören insanlar oldukları için asla hatasız veya mükemmel oldukları için değil, benim ben olmama izin verdikleri için.

İnsanların coğunun bir adetlik duygusu varken, ben kendimi hiç bir noktaya ait hissetmedim. Bir topluluğun veya grubun parçası olup kendimi sınırlamak yerine, bir sürü topluluğun veya gurupların parçası olmak, bana hep daha çekici geldi. Kendimize koyduğumuz veya konulmasına izin verdiğimiz sinirlerimiz olmasa neler yapabiliriz aslında.  Örümcekler harici bütün hayvanları çok seven, satın alma sahiplenmede çok ısrarcı olan, satın aldığın ve sahiplendiğinin ömürlük olduğunun altını kalın kalemle cizenlerdenim. Her canlının eşit haklara sahip olduğuna ve dünyanın cok adaletsiz bir sistemde ilerlediğini düşünüp sık sık sinirlenenlerdenim. Benim karakterimi en iyi anlatan 4 kitap; Dr. Dolittle, Polyana, Alice in Wonderland ve Little Prince. En cok giydiğim renk siyah, en sevdiğim renk moodumla değişken, en sevdiğim müzik tarzı diye bir şey yok. Heavy metal hariç, ama Sezen Aksu vazgeçilmezim… Tatlı değil, tuzlu insanıyım, kahvemsiz asla derim.

Tuğba Yazıcı: Merve’cim, röportaj talebimi kabul ettiğin için teşekkür ederim. Eminim seni okuyan bir çok kişiye ilham olacaksın.

Merve Bayındır: Bu güzel sorular için çok teşekkür ederim. Uzun zamandır yeni bir şeyler anlatabildiğim ilk röportaj oldu. Zira Covid’ten dolayı sıkışmış, kendimizi unutmuştuk.

Best Regards
Merve Bayindir

+44(0)7714781389
+44(0)2089642479
NW10 5SS London UK
www.mervebayindir.com

İnstagram:mervebayindirofficial

9 Comments

  1. Gurur duydum eminim çok daha yükselecek bir potansiyel , inanç ve azim gördüm bence tam bir başarı hikayesi harika bir röportaj olmuş tşk ler….

  2. Sanatınıza yaratıcılığınıza emeğinize şapka çıkarıyorum şahane muhteşem ve harikasınız umarım istediğiniz hedeflere ulaşırsınız sevgilerimle

  3. Şahane bir röportaj olmuş .Hayaller için para gerekmez hayallere sınır koymayın.👍👏🍀🤗

  4. Harika bir roportaj olmus.Cok gurur duydum.Tebrik eder, basarilarinin devamini dilerim.Ben sapka cok severim.Butun tasarimlari birbirinden guzel.Tugba Yazici hanima da ,bu degerli tasarimciyi bize tanittigi icin tesekkur ederim.

  5. Çok güzel,bayıldım. Böylesine hayallerinin üzerine giden insanlar her zaman başarır.Nikâhımda siyah şapka üzerine özel çiçek tasarımı yaptırmıştık , küçük bir ilçede kullanmıştım .Severim şapkaları…
    Başarılar Merve hanım , kutluyorum

  6. Başarmak kendine inanmakla başlar..kutlarım çok daha güzel yerlere geleceğine inanıyorum.. yolu açık olsun..

  7. Nefis bir röpartaj. Tuğba Yazıcı harika işlere imza atan artist ve tasarımcı kişiliği ile ön plana çıkan harika bir kişi. Sayesinde tanıdığımız bu tasarımcıya başarılar dilerim, yolu açık olsun.

  8. Tugba Hanimin sayesinde yetenekli, basarili , kiymetli bayanlari taniyoruz ve gurur duyuyoruz.
    Harika bir ropartaj olmus.
    Basarilarinin devamini diliyorum.

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*