GIUSY’YE SÜRPRİZ

İtalya’dan mektup var 7

Life’s Dance – Giuseppina Zanella yani Giusy’e sürpriz doğum günü sergisi

Gonca Bilgiç / DieGazete.de / Venedik

Bir önceki yazımda bahsettiğim gibi, önemli doğum günlerini ciddiye alarak güzel sürprizler hazırlarız. Her sahneye çıkışımızdan sonra pizza yemeğe gideriz, böyle bir buluşma sırasında yeni projeleri konuşuruz. Sohbet eder, fikir alışverişlerinde bulunuruz. Programda Giusy’nin 70’inci doğum günü vardı. 8 Kasım. Giusy, o gün aramızda olmadığı için rahatça konuşabildik. İşte o gün kararlaştırdık. Giusy için resim sergisi hazırlayacaktık.

Gelmiş geçmiş ünlü ressamların beğendiğimiz resimlerini, kendimiz pozlar vererek fotoğraflar çekecektik. Yani görsel parodi yapacaktık ve bu fotoğrafları da bir “sergi odasında” sergileyecektik. Şimdi daha iyi anlıyorum, bu İtalyanların neden bu kadar sanata ve modaya yatkın olduklarını. Akşam yemeği ve şarap insan beyninin fantazi tuşuna basıyor.

Hemen WhatsApp grubu açıldı, konu anlaşılır şekilde açıklandı, son gönderme tarihi belirlendi ve herkes boş vakitlerinde hatur hutur fikir üretmeye ve organize olmaya başladı. Simona Immacolata ve bendeniz, ilk karşılaşmamızda farklı bir yakınlık hissettik. Hemen kanımız kaynadı birbirimize ve çok da güzel anlaşıyoruz. Ve genelde koçlarımızın bize verdikleri görevleri birlikte gerçekleştiriyoruz. Eğer ben John Lennon oluyorsam o da Yoko Ono oluyor. Yani sürekli çift olarak katılıyoruz etkinliklerimize.

Simona ve ben üç resmin parodisini yapacaktık. Frida Kahlo, Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa ve Paul Gauguin’in Areare’sını canlandıracaktık.  Simona bir akşam bana geldi. Vakit sınırlı olduğundan dolayı jet hızı ile hazırlandık. Şipşak resimleri çektik ve çekerken de kahkahalara boğulduk. Çok eğlendik çok. Ve diğer üyelerde bizden az eğlenmediler tabii ki.

Nicoletta gruba yazmış, madem sergi yapıyoruz, en önemli resmi de sergilememiz gerekiyor: Leonardo da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği”. Hem grup olarak da toplu bir resmimiz olur. Grup seve seve kabul etti. Kim Hazreti Isa rolüne girmek ister diye telefonuma WhatsApp’dan mesaj geldi. Şöyle bir kendime baktım. Hım, saçlarım uzamış, yüz hatlarım sanki birden Hazreti İsa’nın yüz hatları ile aynı gibi. An itibari ile bir selfi çekip gruba attım. Galiba Hazreti İsa’yı bulduk diye. Hemen kabul edildi. Her pazartesi ve perşembe antrenmanımız vardı. Önümüzdeki perşembe günü resmi çekmeye karar verdik.  

Peki ama Giusy de antrenmana geliyor. Nasıl olacak bu iş? Daniela Baruzzo hemen ben hallederim “Giusy ile birlikte antrenmana gelirim ve vaktinde de evde olmam gerektiğini söylerim. Sizler de antrenmandan sonra rahatça resmi çekebilirsiniz” dedi.. ‘Detto e fatto’ yani dedik ve yaptık. İşten geç çıktığım için son dönemlerde antrenmana pek gitmiyordum. O gün de spor salonumuzun yakınındaki benzincide Giusy’nin çıkmasını bekledim. Giusy çıktıktan sonra hemen girdim salonumuza ve beş dakika içerisinde “Son Akşam Yemeğini” çektik. Ahhhh Leonardo ahhhh, senin üç sene uğraştığın resmin biz neredeyse üç dakikada parodisini çektik ya. Umarım kızmazsın bize.

Resim sergisi yapacağız madem, o zaman resimlerin altında etiketleri de olması gerek. Değil mi? Yani ressamın ismi, tablonun ismi, eserin ölçüleri, tekniği ve nerede sergilendiği hakkında bilgiler olmazsa nasıl bir sergi olabilir ki? Hemen Nicoletta’ya mesaj attım. Dedim, böyle böyle böyle. Her resmin altında resim hakkında bilgiler olmazsa olmaz. Ben onların etiketlerini hazırlayayım. Sonra da resimlerin altına yapıştırayım. Olur mu? Olur tabii. Resimler hazırlandı ve bana geldi. Ne kadar güzel iş çıkartmış bu güzelim grup ya.

Akşam ressam arkadaşım Maurizio Paccagnella bana geldi, güzel bir akşam yemeğinden sonra şaraplarımızı aldık elimize. Resimleri tek tek çıkarttık gözümüzün önüne. Şarap eşliğinde her resme bizim buranın yani Veneto şivesinden de güzel isimler bulduk. El yazısı ile hazırladığım bu notları bilgisayara geçirip güzel bir çıktısını çıkardım. Kestim, biçtim ve karton kağıdın üzerine yapıştırdım. Her ciddi sergide olduğu gibi.

Nicoletta hemen Vigonza şehrinde “sergi salonumuzu” ayarladı. Fakat nasıl olacaktı? Giusy’i nasıl oraya getirecektik? Giusy haftada bir ressam arkadaşım Maurizio Paccagnella’nın atölyesini kullanıyor benim gibi. Kendisi buranın en seçkin ressamlarındandır. Giusy’nin de benim gibi Maestro’nun kanatları altında resim yapmak çok hoşuna gidiyor ve dans etmenin yanında dul kaldıktan sonra, haftada bir resim yapmayı haftalık programına alıyor. Ve gerçekleri söylemek gerekirse de ara sıra Maestro’nun yardımına ihtiyacımız oluyor.

Neyse Maurizio sayesinde de güzelce organize olduk. Gius’ye telefon açıyor Maurizio ve “yarın atölyeye Gonca da gelecek, ikiniz ile konuşmak istiyorum” diyor. Ben güya hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi gittim yanlarına. Giusy’nin çok sevdiği bir ressamın sergisi varmış Padova’da. Kendisine üç tane davetiye gelmiş ve Giusy’nin bu ressamı sevdiğini bildiğinden üçümüz gidebilirmişiz, isterseymişiz. Fotoshop ile fantazi sergi posterini de gösterdi bize. 4 Kasım’dan 10 Kasım’a kadarmış bu sergi. Yani pazartesiden pazara. Giusy’nin doğum günü de o sene cumaya denk geldi. Yani tam Giusy’nin doğum gününü söylemedi ki çakmasın diye.

Benim için cuma günü uyar dedim. Fakat haftaya kesin cevap verebilirim dedim.

Derken o gün geldi. Kızlar sergi hazırlıklarına başladılar. Maurizio beni evden aldı ve Giusy’yi almaya gittik. Ben sürekli diyorum, aman Maurizio, sakın bir şey belli etme. Senin son dakika işin çıktı ve Camposampiero’ya uğraman gerekiyor ve bir resmini bırakman gerekiyor. Ben de Giusy’i lafa tutarım. Neyse Giusy’i aldık, arkaya bindi. Gideceğimiz yer Giusy’nin bir sonraki köyü ve biz genelde o köydeki restoranda etkinliklerimizi kutlarız. O köye Maurizio’nun gitmesi zaten imkansız olduğundan Camposampiero şehrini seçtik. Giusy arkada, ben önde, gövdemle öyle bir dönmüşüm ki ve öyle bir laf ebeliği yapıyorum ki, boynum tutuldu vallahi. Fakat buna rağmen Giusy dikkatini dağıtmıyor ve yolları takip ediyor. Ve nihayet duramayıp demez mi, Maurizio, yanlış gidiyorsun, Camposampiero’ya bu yoldan gidilmiyor. Yani varana kadar dokuz doğurduk. Kaç litre ter döktük bilmiyorum.

Güya Camposampiero’ya varınca Maurizio, ben hemen işimi halledip geliyorum dedi. Fazla sürmez dedi. Biz arabada bekliyoruz, nihayet beş dakikadan sonra ben güya arabada beklemekten sıkıldım ve arabadan çıktık. Bu arada, WhatsApp’dan gruba geldiğimizi bildiriyorum tabii. Hepsi saklandı. Ben öyle şeyler anlatıyorum ki Giusy bayağı kaptırdı kendisini bana. Bir ara şöyle kafasını kaldırdı ve “Ya neden buradayız?” diye sormadan edemedi. İçeriye girdik, ben bizim sergi kapısını açtım ve girdim içeriye. Arkamdan da Giusy, ne olduğunu anlamış değil, şaşkın şaşkın arkamdan geliyor. Odanın ortasında durdum. Kendisine baktım. Giusy hala şaşkın. Ve hala hiçbir şeyin farkında değil. Fakat neden burada olduğumuzu anlamaya çalışıyor. Ve arkadan grup tek bir ağızdan “tanti auguuuriiiiiiiiiiiiii a teeeeeeeeeeee” yani “iyi ki doğduuuuuuuun” diye bağıra bağıra şarkı söyleyerek girdi sergi salonumuza. Ve işte o an Giusy’de jetonlar düştü ve neler olduğunun nihayet farkına vardı. İki kişi koluna girdik, sergiyi gezdirdik, sesli sesli her resmin altındaki yazıları okuduk ve ara ara parmak uçlarının yandan gözyaşlarını sildiği gözümüzden kaçmadı.

İyi ki doğdun Giusy! İyi ki varsın Life’s Dance!

Ve tabii ki sergimizin ardından doğru pizza yemeğe gittik ve pastamızı kestik ve bu serginin katalog halini de hediyemiz olarak Giusy’mize verdik.

Mutlu etmek – o kadar da zor değil.

Mutlu olma dileğiyle yazıyı Can Yücel’den bir şiir ile bitirmek isterim:

 

Einstein

Daha ne olsun. 

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin.
Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin.
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin.
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart,
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine,
Bak güzelim kahvaltının keyfine.
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin.
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile.
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine,
seni mutlu eden sesi duymak için “alo” de
Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa.
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa,
Çocuk görürsen yanağından makas al.
Sonra, şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı,
Sen çok darda iken kimler seni ferahlattı,
Hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor.
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak,
Yüzünde güller açtıracak.
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun.
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun.
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil,
Vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyfe keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi,
Eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının.
Gece evinde, dostların olsun
Sohbetin yemeğin, kahkahan olsun.
Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illaki sağlık olsun!
Can Yücel

5 Comments

  1. Ya ben bayıldım bu gurubunuza… Hele resim de çalışıyorum ya, Guisy’ye hazırlanan doğumgünü sürprizndeki tablo uyarlamalarınıza bayıldım. Tek kelime ile şahanesiz.

  2. Merhaba .
    Yazını bir çırpıda okudum valla.
    Bir insani mutlu etmek asıl mutluluk.
    Bizimle de paylaştığın için teşekkürler.

  3. Canımm Gonca’cımm harikûlade bir yazı,anlatım ve betimlemeler nefis..Surpriz kutlama organizasyonu ve sergi fikri ayrıca muhteşem

  4. Nasıl güzel bir yazı ve anı..Icindeydim her anın..Heybeniz keyifli anlarla anılarla dolsun..sevgiler

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*