KİLİMANJARO’NUN KARLARI

SINIR TANIMAYAN DAĞCILAR SPOR KULÜBÜ KİLİMANJARO DAĞININ ZİRVESİNE EKİBİYLE ÇIKTI
KİLİMANJARO KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN ETKİLENMİŞ Mİ?

Esmeri Alev Ekebaş / DieGazete.de / Datça

Sınır Tanımayan Dağcılar Spor Kulübü’nün Başkanı Tanzanya’da Afrika’nın en yüksek dağı olan Kilimanjaro dağının zirvesine ekibiyle çıktı. Bu zirve tırmanışı hakkında kendisi ile görüştük. Ernest  Hemingway’in efsane öyküsü Kilimanjaro’nun karlarının izini süren Ethem Kuruçay ile etraflıca söyleştik. Daha sonra filmi de çekilen 5895 metre yüksekliğiyle Afrika’nın en yüksek dağı olan Kilimanjaro’nun karlı zirvesi iklim değişikliğinden etkilenmiş miydi? Kilimanjaro’nun karları erimesin sloganıyla ekibi ve yol arkadaşlarıyla zirve çıkarken neler yaşadılar, neler hissettiler ve oralarda neler gördüler? Biz sorduk, kendisi yanıtladı.

Esmeri Alev Ekebaş: Ethem Kuruçay, Sınır Tanımayan Dağcılar Spor Kulübü’nün Başkanısınız. Bize kendinizi ve kulübünüzü tanıtır mısınız? Bağlı olduğunuz federasyonlar, üyesi olduğunuz kurumlar, sponsorlarınız var mı?

Ethem Kuruçay: Ben 53 yaşındayım, emekli veteriner hekimim. Fakat özel sektörde çalışmaya devam ediyorum. 8 yıldır da amatör olarak dağcılık sporuyla ilgileniyorum. Kulübümüzün bir önceki Yönetim Kurulu’nda Başkan Yardımcısı olarak hizmet vermiştim. Şimdi de son bir yıldır kulübümü Başkan olarak temsil ediyorum. Ben ve arkadaşlarım, 2015 yılının öncesinde Bursa Nilüfer Belediyesi’nin Kent Konseyi bünyesinde, Uludağ Çalışma Grubu çatısı altında, gönüllülük esasıyla doğa yürüyüşleri gerçekleştiriyorduk. Fakat 2015 yılında artık kendi kulübümüzü kurmamız gerektiğine karar verdik ve Sınır Tanımayan Dağcılar Spor Kulübü’nü kurduk. Bu tarihten sonra faaliyetlerimizi bu çatı altında gerçekleştirdik. Şu an 117 üyesi ve üyelerinin yaklaşık yarısı kadın olan bir kulübüz. Türkiye Dağcılık Federasyonu’na bağlı olarak faaliyet gösteren, federe bir kulübüz. Bursa Çevre Platformu’nun bir bileşeni olarak, sosyal sorumluluk projelerinde yer almaya çalışıyoruz. Sponsorumuz yok. Dolayısıyla tüm etkinliklerimizi kendi imkanlarımızla yapıyoruz.  Üyelerimizin büyük bir çoğunluğu emekli olduğu için imkanlarımız biraz da kısıtlı oluyor.

Esmeri Alev Ekebaş: STD üyesi, Datça’dan Doğan Can Bey arkadaşımdır. Faaliyetlerinizi uzun zamandır heyecanla takip ediyordum. Başkan olduğunuzdan beri nerelere seyahat ettiniz? Zirve yaptığınız dağlar, gezdiğiniz ülkelerden bahseder misiniz?

Ethem Kuruçay: Bizler her hafta Bursa’mızın farklı bölgelerinde yürüyüşler yapıyoruz. Yılın değişik zamanlarında Uludağ’ın farklı bölgelerinde çadır kampları kuruyoruz. Bunların dışında, Türkiye’nin farklı coğrafyalarında da etkinlikler gerçekleştiriyoruz. Örnek vermek gerekirse, 2019 Mart ayında Kaz Dağları’na Çanakkale şehitlerini anma etkinliğine, yine aynı tarihte Çanakkale’de siyanürle altın aramasına karşı protesto eylemine katıldık. Temmuz ayında Aksaray’da Hasan Dağı’na tırmanma etkinliği, Eylül ayında Mersin Toroslarında Medetsiz Dağı tırmanma etkinliği gibi Türkiye’nin dağlarının yanında, 2019 yılı Nisan ayında Everest Dağı ana kampına (5364 metre) yürüyüş yaptık. Bu faaliyetimizde Nepal’in başkenti Katmandu’ya kültür gezisi ile oradan da Hindistan’da Tac Mahal’in bulunduğu Agra şehri ile Hinduizm’in en kutsal yeri kabul edilen, içinden Ganj nehrinin de aktığı Varanasi şehrine ziyaretler gerçekleştirdik. Unutulmaz anılarla geri döndük.

Esmeri Alev Ekebaş: Tanzanya’daki, Afrika’nın en yüksek dağı olan Kilimanjaro Dağı’nın zirvesine çıkma fikrine ve faaliyetine nasıl karar verip hazırlandınız?

Ethem Kuruçay: Sınır Tanımayan Dağcılar Spor Kulubü’nde göreve gelince, Yönetim Kurulu’ndaki  arkadaşlarımla artık daha önce yaptığımız faaliyetlerin zorluk derecesinin üzerinde olacak ve bize yakışacak bir faaliyet arayışına girdik.  Önce geçen sene yaptığımız Everest Ana kampı faaliyetini ve ardından da bu yıl yakın zamanda gerçekleştirdiğimiz Afrika’nın en yüksek dağı olan Kilimanjaro Dağı’na çıkmaya karar verdik. Bu faaliyetler, dünyanın en prestijli yürüyüş rotaları olarak kabul edilen parkurlardandır.

Esmeri Alev Ekebaş: Kilimanjaro’nun 5895 metrelik zirvesine çıktınız, toplamda 63 kilometre yürüdünüz ve 4 gün boyunca çıkıp indiniz. “Faaliyetimizde bizleri en çok zorlayacak olan, yürüyeceğimiz yoldan ziyade, düşük olan oksijen basıncı olacak” demiştiniz. Bu maceralı zirve tırmanışınızı Türkiye’den Tanzanya’ya inişle başlayan süreci, tüm ayrıntıları ile bize anlatır mısınız?

Ethem Kuruçay: Bu yolculuğa tek tip tişörtlerimizi giyerek başladık. Çünkü bu, takım oluşumuzu yansıtan güzel ve etkileyici bir görüntü. Bazen sıkıntı yaşadığımızda sıkıntıyı aşmamızda kolaylık da sağlıyordu. Tanzanya’ya indiğimizde, Kilimanjaro havaalanında bizleri, anlaştığımız tur şirketinin temsilcisi Andrew karşıladı. Otelimize kadar bir saatlik bir midibüs yolculuğumuz oldu. Bu bir saat içinde, çevremizi ve geçtiğimiz yolları öyle dikkatli izledik ki hayranlık duymamak mümkün değildi. Her yer yemyeşildi. Otele girmeden önce, otel yakınlarında yöresel eşya veya hediyelik alışveriş yapacağımız yerleri görmek için biraz vakit harcadık. Ama bizim buralar gibi, çarşı, pazar alışkanlıklarının olmadığını gördük. Akşam otele, tırmanış boyunca bize rehberlik edecek ekip lideri Joshua geldi ve ertesi gün başlayacak faaliyet ile ilgili brifing verdi. Sabah erken kalktık ve çantalarımızı hazırladık. Faaliyetin başlayacağı Machame kapısına gittik. Orada, bize dağda eşlik edecek Joshua’nın dışında 3 rehber, 2 aşçı kamp malzemeleri ve bizim de bir miktar yükümüzü taşıyacak 30 kişi olan ‘porter’ da denilen taşıyıcılarla tanıştık. Onlara, Bursa’dan getirdiğimiz lokumları ikram ettik. Faaliyet boyunca 6 iklim kuşağından geçecektik. Otelle başlangıç noktası arasında kalan, tarım yapılan bölge.

1. gün yağmur ormanları, 2. gün fundalık bölge, 3. gün bozkır bölgesi, 4. gün Alpin çöl kuşağı, 5. gün Kutup iklimi. Bu iklim kuşaklarının birinden diğerine keyifle yürüdük. Kamp alanlarında, çadırlarda konakladık. Ekibimizin tamamı 10 kişi bizler, 4 rehber, 2 aşçı ve 30 taşıyıcı, toplam 46 kişi idik. Bizler kahvaltımızı yaparken, ekip çadırları söküp diğer yüklerle beraber bizim önümüzden yürüyüşe başlıyordu. Bizler bir sonraki kampa ulaştığımızda, çadırlar kurulmuş ve her şey hazırlanmış oluyordu. Günde ortalama 10 km yürüyorduk ama eğim fazla olduğu için çok yoruluyorduk. Akut dağ hastalığının bizleri en az etkilemesi için karnımızı iyi doyurup, yeterince uyuyarak ve çok su içerek hazırlık yapıyorduk. Buna rağmen, yükseklik artıp oksijen miktarı azaldıkça, bazı arkadaşlarımızda baş ağrısı, yorgunluk ve özellikle zirve öncesi son kamp alanında ciddi iştahsızlık görülüyordu. Zirve yapacağımız günün bir gün öncesinde akşam saat 20.00’de çadırlarımıza çekildik 23.00’te kalktık. Saat 24.00’de de yürüyüşe başladık. Dolayısı ile uyumak için çadırımızda 3 saatimiz vardı ama ancak 2 saat kadar uyuyabildik. Tamamen karanlıkta, kafa fenerlerimizin ışığında, saat 06.00’ya kadar yürüdük ve bu saatte hava aydınlanınca, biraz daha kendimizi enerjik hissederek yürüyüşümüze devam ettik. Sekiz buçuk saatlik bir yürüyüş ve tırmanma sonucunda zirveye ulaştık. Hepimiz çok mutlu olmuştuk. Zirve, -13 derece idi ve ciddi bir rüzgâr vardı. Bizler, soğuğu çok daha fazla hissediyorduk. O yüzden resimlerimizi çabuk çabuk çektirerek bir an önce aşağıya inişe geçmek için hazırlık yapmaya başladık. Zirvede, erimekte olan Kilimanjaro’nun buzullarını görme şansımız oldu. Eğer küresel ısınma ve iklim değişikliğine karşı ülkeler Japonya’da imzalanan Kiyoto protokolüne uymamakta ısrar ederlerse, gelecek nesiller bu zirveye çıktıklarında, 12.000 yıldan beri orada var olan buzulları görme şansları olmayacak. Bu duygularla 4 günde çıktığımız zorlu yolu, farklı bir rotadan 2 günde çabucak indik. Ekibimizde bizlere yardımcı olan arkadaşlar, faaliyetin bitiş noktası olan Mwake kapısında, çok güzel bir melodisi olan Hakuna-Matata dansıyla uğurladılar. Hep birlikte bu dansla bir bütün olduk ve mutlu olmak için insanların aynı dili kullanmasına gerek kalmadığını gösterircesine mutluluk yumağı oluşturduk. Birbirimize teşekkür ederek, rehberlerimiz ve taşıyıcılarımızla vedalaştık. Akşam, Tur Organizatörü Andrew ve baş rehber Jashua otele gelerek Kilimanjaro dağına başarılı bir şekilde tırmandığımızı belgeleyen sertifikalarımızı bizlere takdim ettiler.

Esmeri Alev Ekebaş: Afrika’nın en yüksek dağı olan Kilimanjora’ya tırmandınız ve zirvede Türk bayrağı açtınız, bayrağımızı dalgalandırdınız. Zirve yaptığınız Türkiye ve dünyadaki dağlar ile kıyaslarsanız, zorluk derecesi olarak farkı nedir? Oksijen seviyesi deniz seviyesinin yarısına kadar düşüyor. Bu konuda nasıl etkilendiniz?

Ethem Kuruçay: Türkiye’deki Ağrı dağı dahil, Kilimanjaro’ya emsal bir dağ yok. Bu dağa tırmanmak için dünyanın farklı bölgelerinden her yıl 35.000 dağcı bu bölgeye gelmekte. Dünyanın, Everest Ana Kampı gibi en prestijli rotalarından biri. Dağa çıkmak için teknik tırmanış gerekmiyor, fakat oksijen seviyesinin düşük olması nedeniyle son kamp noktamız olan 4673 metreden sonrası için oldukça zorlayıcı olduğunu söyleyebilirim. Bu dağa 7 kıta, 7 zirve projesi ile yola çıkan dağcılar mutlaka uğruyorlar. Bu projede 7 kıtanın en yüksek dağlarına tırmanılıyor. Genelde başlangıcı Afrika kıtasında Kilimanjaro ile yapıp, bitişi de Asya kıtasında Everest ile sonlandırıyorlar. Oksijensizliğin bizi akut dağ hastalığının kucağına atmaması için sık nefes alarak, karşılığında verdiğimiz karbondioksitten dolayı yaşadığımız karbon kaybı vücudumuzun PH’sini alkali seviyeye yükselttiğinden, vücudumuz da buna karşılık böbreklerden bikarbonat atıp tepki vererek, asit baz dengesini sağlıyor. Dolayısı ile bizler de idrarla bikarbonat atmak için bol su içmemiz gerektiğini biliyorduk. Günde mecburiyetten 5 hatta 6 litre su tükettik.

Esmeri Alev Ekebaş: Bu tırmanışta teknik bilgilerin, araç ve gereçlerin kullanımı mı, dayanıklılık ve fizik kondisyon mu daha önemli?

Ethem Kuruçay: İkisi de önemli. Bizler bu tırmanış öncesi Bursa’da oldukça ağır antrenmanlar yaparak kondisyonumuzu yükseltmek için çalıştık. Şehir merkezinde 100 metre irtifada 10 kilometre yürümekle, 5000 metre irtifada aynı mesafeyi yürümek arasında çok fark var. Çünkü o yükseklikteki basınç seviyesi deniz seviyesinin yarısı kadar. Dolayısı ile kondisyonunuz iyiyse, kaslarınızda laktik asit biriktirmeden, yükseklere çıkabiliyorsunuz. Bu yüksekliklerde karnınızı iyi doyuracaksınız, iyi uyuyacaksınız, en az 4-5 litre su içeceksiniz ve yavaş hareket edip, az konuşup, küçük adımlarla yürüyeceksiniz. Bu bilinçle beraber kişisel donanımınız da, bulunacağınız yüksekliklere uyumlu olmalı. Çok iyi ve su geçirmez bileklikli bir ayakkabı, iyi bir eldiven, termal iç katmanlar ve mümkünse kaz tüyü dış katman kıyafetler, yürüyüş konforunuzu etkileyen faktörler.

Esmeri Alev Ekebaş: Dağcıların iyi bildiği yükseklik hastalığı nedir?

Ethem Kuruçay: Yükseklik hastalığı yani akut dağ hastalığı, özellikle 2500 metrenin üzerindeki irtifalarda, ortamdaki atmosferik basınç miktarının azalmasıyla, soluduğumuz havadaki parsiyel oksijen basıncının düşmesi ve oksijenin daha seyrek bir hal alması sonucu daha çok nefes alıp verme veya daha derin nefes alma ile karakterize bir davranış şeklidir. Bunların sonucunda vücudumuzdaki bir takım kimyasal değişmeler neticesi, önce şiddetli baş ağrısı, sonrasında mide bulantısı, iştahsızlık, yorgunluk, uyku düzensizliği, baş dönmesi gibi semptomlarla devam eden, sonrasında gerekli tedbirler alınmazsa beyin ve akciğer ödemiyle, ölüme kadar varabilecek bir hastalık durumdur.

Esmeri Alev Ekebaş: Dayanıklılık sporları insanlara ne kazandırıyor?

Ethem Kuruçay: Buna aslında iki açıdan cevap vermek istiyorum. Fiziki anlamda sorarsanız, bütün kaslarınız ve eklemleriniz az veya çok çalışıyor. Bu sahip olduğunuz kondisyon, günlük yaşantınızda size hareket rahatlığı sağlıyor. Günlük çalışma hayatınızda stres, gerginlik, asabiyet veya aşırı hassasiyet gibi psikolojinizi etkileyen davranış anormalliklerini doğada üzerinizden atıyorsunuz. Doğadaki iniş ve çıkışlardaki aşırı yüklenmeler, kalbimizi güçlü kılıyor. Doktor, bana bu yüklenmelerden dolayı ‘’Sende Bradikardi var. Yani, kalp kasın çok güçlü ve daha az atarak senin işini görebiliyor” dedi. Bradikardili insanların da uzun yaşadıklarını biliyorum. Bunların yanında dağcılığın bizlere kattığı, elle tutulmayan, gözle görülmeyen katkılar da var. Ekip çalışması, yardımlaşma, paylaşım, birlikte hedef belirleme, zor durumlarda karar verme, liderlik, organizasyon kabiliyeti ve takım ruhu gibi, sahip olan kişiye ayrıcalık katacak özellikler de kazanılıyor veya daha da geliştiriliyor.

Esmeri Alev Ekebaş: Tanzanya’daki yaşam tarzı, kültürel farklılıklar, insanı, doğası, yemekleri. Size ilginç gelen bir gözleminizi, anınızı paylaşır mısınız? Ünlü yazar Ernest Hemingway’in “Kilimanjora’nın Karları” romanı ile aklımıza gelen bu muhteşem dağ. Burayı cazip kılan, çekici yapan nedir? Alternatifiyle birlikte kaç tırmanış rotası var? Bize tırmanış rotanızı anlatır mısınız?

Ethem Kuruçay: Aslında bu bölgeyi dünya insanları için cazip kılan Kilimanjaro değil, safari turları. Betonlaşmış şehir yaşantısına alışmış dünya insanı, belgesel kanallarında görmeye aşina olduğu uçsuz bucaksız savana düzlüklerinde vahşi hayatı görmeye geliyor. Tabii, kara kıtada yaşayan insanların aslında içlerinin pırıl pırıl, bembeyaz, tertemiz olduğunu da görüyorlar. Kilimanjaro’yu ancak safari turizminden sonraya koyabiliriz. Yemek anlamında hiç zorlanmadık desem, abartı olmaz. Bizler gibi çorba, pilav, makarna, tavuk tüketiyorlar. Tropikal meyveler mango, ananas, avokado ve muzları çok özleyeceğiz.

Yürüyüş rotalarına gelince, 7 tane rotaları var. Bu rotalar, özellikle zorluk derecelerine göre ayrıldığı gibi, sahip oldukları manzara ve görsellere göre de tercih ediliyorlar. Tabii her rotanın süresine göre fiyatları da farklı. Biz, Machame rotasını tercih ettik. 6 günlük bir yürüyüş oldu. Bizim tercih ettiğimiz rotanın, aklimitizasyon anlamında tırmanıcılara kolaylık sağladığı söylenebilir. Faaliyetimizin 3. günü 3850 metrede yattıktan sonraki gün 4600 metreye çıkarak tekrar 3950 metreye inip benzer yükseklikte tekrar yatarak vücudunuzun o yüksekliğe adapte olması için biraz zaman tanımış oluyorsunuz. Bunun da faydasını gördüğümüzü düşünüyorum. Bir kere, çok zor olduğunu söylemem lazım. Özellikle zirve yaptığımız ve öncesindeki gün 31 saat içerisinde 2 saatlik uykuda dahil, 25 saat yürüyerek zirve yaptık. Neredeyse uykusuzluk ve yorgunluktan ayakta uyuyacaktık. Ama önemli olan başarmaktı ve ekip olarak hepimiz zirve yaptık. Her attığımız adımda, bizi uğurlamaya gelen arkadaşlarımız, dostlarımız, grubumuzun gücünü ve desteğini arkamızda hissettik. Bu faaliyet boyunca, gururla çektirdiğimiz zirve resimlerimiz, Sınır Tanımayan Dağcılık Kulübümüzün duvarlarını yıllarca süsleyecek.

Esmeri Alev Ekebaş: Zirve tırmanışı sonrası safari, kulağa hoş geliyor. Anlatır mısınız? Bölgenin eşsiz yaban hayatını barındıran milli parkları, doğal koruma alanlarında safari yapmak, bu faaliyetinizi ödüllendirmiş, taçlandırmıştır. Bu safaride sizi en çok etkileyen ne oldu?

Ethem Kuruçay: İki günlük bir safari planlamıştık. İlk gününü Manyara Milli Parkı’nda, ikinci gününü de Ngrongoro Milli Parkı’nda yaptık. Bizi asıl etkileyen, ikinci gün olmuştu. Çünkü Ngrongoro, sönmüş bir yanardağın çöküntü krateri idi ve etrafını çevreleyen tepeler, yani kalderası hiç kırılmamış ve bir çorba kasesinin kenarları gibi bu çöküntü kraterini çevrelemiş. İçerisinde, dışarı ile irtibatı kesilmiş olan bir göl var ve bu göl burada kuraklık yaşanmamasına sebep oluyormuş. Buradaki hayvanlar da, yılın hiçbir zamanında göç etmek zorunda kalmıyorlarmış. Kenarlarından 650 metre daha aşağıda olan kratere, ‘Nuh’un gemisi’ diye benzetme yapılıyormuş. Çünkü burada her hayvandan var. Hem otçullardan hem de etçil olanlardan. 40 bin metrekareye yayılan bu alanda hem avı, hem de avcıyı birlikte görmek mümkün. Etkilenmemek mümkün değil. Ormanlar kralına 10 metre yakından bakmak, önünden geçen ve seni umursamayan fille göz göze gelmek veya sürü olarak yaşayan Babun maymunlarının birbirlerinin parazitlerini sabırla temizlerken gösterdikleri itinayı seyretmek, hepsi ayrı bir hatıra olarak kaldı akıllarımızda.

Esmeri Alev Ekebaş: Kilimanjaro küresel iklim değişikliğinden etkilenmiş mi?

Ethem Kuruçay: Kesinlikle etkilenmiş ve etkilenmeye de devam ediyor. Son yüzyılda dağın tepesindeki buzulların %85’i erimiş. Eğer insanoğlu duyarsız kalmaya devam ederse bizler, zirvedeki buzulları gören son kuşağın temsilcileri olarak anılacağız. Özellikle karbon kaynakları bu şekilde kontrolsüz kullanılmaya devam ederse, enerjimizi yenilenebilir kaynaklar yerine termik santralleri kullanarak üretmeye devam edersek, ulaşımda toplu taşıma araçları yerine benzin veya mazot tüketen bireysel arabalarımızı kullanmaya devam edersek, bunlara çöplüklerden yayılan metan gazı ve endüstriyel gazları da katarsak, dünyamızı çevreleyen sera tabakası daha da kalınlaşacak. Böylece de daha az sıcaklık uzaya salınacak. Sonrasında da dünyamız daha da ısınmaya devam edecek. Bu küresel ısınma, önce dağların tepelerindeki buzulları, sonra Grönland’ı ardından da Antartika’yı erittiğinde, artık saklanacak bir ağaç altı, kaçacak bir delik kalmayacak.

Esmeri Alev Ekebaş: Eklemek istedikleriniz var mı? Sizlere sosyal medya aracılığı ile ulaşmak isteyenlere sosyal medya adresinizi vermek ister misiniz?

Ethem Kuruçay: Bizler, yaptığımız bu faaliyetlerin raporlarını ve çektiğimiz resim ve videoları, sosyal medyada kendi çevremizdeki arkadaşlarımızla, hem bağlı olduğumuz Türkiye Dağcılık Federasyonu’nun sayfasında hem de bizleri takip eden diğer kulüplerle paylaşarak ‘’Bizler gittik, sizler de gidebilir ve sizler de yapabilirsiniz’’ anlamında mesajlar verdik. Çünkü Türkiye’de bu tarz etkinlik yapan kulüp yok denecek kadar az. Bizim gibi 10 kişi ile faaliyet yapma kültürü de hiç yok. Genelde, 2 veya 3 kişi olarak denemeler yapılıyor. Sosyal medyada, Facebook’da “Sınır Tanımayan Dağcılar” duyuru platformumuza veya yine Facebook’dan “STD-Fotoğraf Paylaşım Platformu”na üye olarak bizi takip etmek mümkün. Telefonla bilgi almak isteyenler de beni 0 533 2970406 numaralı telefonumdan arayarak istedikleri konuda bilgi alabilirler. Bu arada size ve DieGazete.de’ye Sınır Tanımayan Dağcılar Spor Kulübü olarak ekip lideri ve faaliyet sorumlusu olarak şahsım ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Kamil Çakır, Yönetim Kurulu Üyeleri Elmas Arı, Tülin Çakır ile Doğan Can, Cemile Şentürk, Murteza Özkurt, Mehtap Yılmaz, Nuray Kuruçay ve Suat Kutlutürkan adına da teşekkür ederim.

Fotoğraflar: Ethem Kuruçay

1 Comment

  1. Sevgili kızım Esmeri Alev Ekebaş , Klimanjaronun KARLARI röportajı ile küresel Isınmaya siz de dikkat çektiniz . Size ve SINIR TANIMAYAN DAĞCILAR kulübüne cok teşekkür ediyorum. Türkiye de bir ilk olan ve 10 kişilik bir ekiple eksiksiz Kilimanjaro zirvesine ulaşan bu Dağcılar ı kutluyorum .

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*