NİYETİNİ GÖRDÜM LAS VEGAS PASSS

Hikayeler devam ediyor

Seldağ Vardal / DieGazete.de

Ben şu meşhur Amerika’da dolaşıp, sizlere dilim döndüğünce gezdiğim yerleri ve o esnada aklımdan geçenleri anlatmaya çalışırken, bir de baktım ki yapılan bir açıklama nedeniyle sevgili Amerika adından yine çok söz ettirdi.. Biden’ın ne söylediğini malum hepimiz duyduk. Eh işte dinime küfreden Müslüman olsa demek var, ama içimizdeki Hollywood stüdyoları hiç durmuyor ki. Bu endüstri sürekli senaryolarını yazıp filmlerini çekiyor. Yani demem o ki; herkes, kendi içinde bir Hollywood stüdyosuna sahip olabiliyor. Sonra milyonlar bir araya gelip kendi ülkesinin stüdyosunu kurabiliyor. Sonra milyarlar bir araya gelip kendi  kıtasının stüdyosunu kurabiliyor.. Ee sonrasını düşünmek bile istemiyorum açıkçası çünkü beni aşıyor. Ben yine kendi küçük stüdyoma dönüp, Amerika gezimizi anlatmaya devam edeyim.

Bu yazı dizisinin ilkini okuyanlarınız hatırlayacaktır. Biraz şaşkın, biraz içerlemiş, biraz kendine kızmış da olsam, bendeki Hollywood stüdyosuyla tanışmam sonuçta Amerika ve Melisa sayesinde oldu.. İyi bir oyuncu muyum bilemiyorum. Tanıyanlar “Hayır çok kötüsün” diyor.  Aslında tiyatro eğitimi almadım değil, ama insanın  içinde bir yerlerde olmalı bu oyunculuk meseleleri. Ben yine de deniyorum. Madem stüdyoyu da kurdum. Aman ses tonunu şöyle ayarla. Aman mimiklerini böyle ayarla. Aman falanca duyguyu şöyle ver derken, can hıraş bir telaş yorgun iniverdim Las Vegas’a. Bu yorgunluğun üstüne bir de ne göreyim kapitalistler  gösteri yapıyorlar. Hem de bana karşı. Yazmışlar pankartlara “Gördün mü böyle oynatırız işte pokeri sana. Geldinmii yamacımıza.” Diğer yanda da basın açıklaması yapan ben. Diyorum kii; “Yok yaa ben sadece Melisa’ya eşlik ediyorum” vee ortada  medya mensupları haber yapmakla meşguller. Yaşanan arbedede kaç yaralı var az sonraaa. Selda’ya tokat gibi inen yanıt az sonraa..” Bu arada güvenlik güçlerinden bahsetmiyorum bile. Gördünüz mü içinizde  bir yerlere Hollyywood’u bir kere kurmayın,  otomatiğe bağlanıp durmak bilmeden film çekiyor. Neyseki Las Vegas havaalanında bize hoş geldin diyen kumar otomatları içimdeki filme bir dur dedi. “Eskimiş bu filmi bırak kenara da yepyeni ışıltılı bir dünya var burada sen ona bak.” Bu arada Melisa çok mutluydu zıplayıp duruyordu. Çirkinliğin dışa vurumu olan bu kumar makinelerinin başında. O öyle sevinçle zıplaya dursun, ben önce sizlere Las Vegas’ın tarihiyle ilgili ilginç bulduğum notları anlatayım.

Aslında Las Vegas Nevada’da Mojove çölünün tam ortasındaymış. Ve buralar bırakın yerleşmeyi, buradan geçmenin bile düşünülmediği, kertenkelelerin, akreplerin, çıngıraklı yılanların memleketiymiş. Zamanla önce sadece Los Angeles’ı, Lake City’ye bağlayan demiryolunun, küçük bir tamir noktası haline gelmiş.. İşte bu kimsenin yerleşmeyi göze alamadığı, vahşi doğanın kendini rahatça sergilediği yerin kaderi, 1950 lerden sonra değişmiş. Ama bugün, başta kumar olmak üzere, fuhuş, erotik şov ve uyuşturucu gibi faaliyetlerin rahatça yaşandığı kentlerden biri. Hatta malum bu konuda dünyada biricik olan merkezlerden biri diyebiliriz.

İlk önce, 1932 yılında yapılan baraj sayesinde su ve elektrik sorunu çözülmüş. Böylece yavaş yavaş yerleşim yeri olmaya başlamış kii asıl o dillere destan hikayesi de bundan sonra oluşmuş. Buna rağmen  Las Vegas sokaklarında gezerken, bir çölde olduğunuzu fark ediyordunuz. Ama çok modern bir çöl. Hatta dünyayı içine sığdırmış çok özel bir çöl. Zaten sokaklarda belli aralıklarla yerleştirilmiş olan su püskürten vantilatörler de nerde olduğunuzu sürekli hatırlatıyor size.. Tam bu noktada Vegas’ı Vegas yapan insanın hikayesini de anlatmamak olmaz. Hele ki birde bizim gibi ona bu kadar yaklaşmışken.

Ziyaretimiz boyunca kalacağımız oteller Almanya’daki tur şirketi tarafından belirlenmişti. Fakat Las Vegas’da uçaktan inip de kalacağımız otele gittiğimizde çok şaşırdık. Şu altı kumarhane olan otellerden biriydi. Resepsiyona benzeyen yer çok tuhaftı. Kalabalıktı çünkü kumarhaneyle dip dibeydi. Yani kafanızı sağa çevirince kumar masaları, sola çevirince  garip resepsiyon kuyruğu, bir daha çevirince ufak dükkanlar, oradan oraya koşturan kalabalıklar ki rulet masalarının ve kumar makinelerinin seslerini de ekleyin buna ve ortasında siz.

Hay Allah ne oluyor derken nihayetinde kaydı yaptırıp odalarımıza çıktık. Ama hiç memnun kalmamıştık. Özellikle yanımızda bir de ufaklık  olunca birazda endişelendik açıkçası. Bavulları bırakıp tekrar aşağı indik biraz gezindik ama yine memnun kalmadık. Henüz öğlen olmasına rağmen buram buram alkol kokuyordu ortalık.. Ve tekrar odaya çıkarak internetten çocukla beraber kalabileceğimiz bir otel bulduk. Ve adeta kaçarak ayrıldık bu otelden. Fakat daha sonra öğrendiğimize bizde çok şaşırdık.. Meğer o kaçarcasına ayrıldığımız otelin tarihçesiyle Las Vergas’ın tarihçesi birbirine sıkı sıkıya bağlıymış. Bu çok manidar ve bana göre  Vegas’ı merak edenlerin ilk önce bilmesi gereken bir hikaye aslında. Hemen anlatıyorum.

Las Vegas bir yerleşim yeri olmaya başladıktan sonra, birinin aklına bir şey gelmiş. Buraya oteller ve kumarhaneler zinciri açıp, bu çölü bir eğlence merkezi haline getirerek, şikayet konusu olan kumar ve diğer faaliyetleri toplumdan yalıtılmış bir şekilde yapmak. Böyle şeyleri kim düşünür malum. Çok akıllıca olan bu fikir için ilk çalışmalarda tabi ki yasalar üzerinde yapılmış. Anti kumar yasaları Nevada’nın bu bölümünde yürürlükten kaldırılarak, vergiler düşürülmüş. Veee pek tabii tüm bu hazırlıkların arkasında mafya ailelerinin oluşturduğu bir konsorsiyum varmış. Yani gerekli sermaye, mafya tarafından sağlanmış ki zaten Las Vegas’ın bir diğer adı da günah şehriymiş. Bu dahiyane fikri ilk ortaya atan, gerekli sermayeyi en çok sağlayan ve ilk oteli açan da ünlü mafya siması Bugsy Seagel imiş. Ve ne yazık ki Bugsy’nin hayalleri tam gerçekleşecekken, işler tersine dönmüş. Bugsy’nin sevgilisi, otelin yapımı esnasında dekorasyon için ayrılan büyük bir miktar parayı, İsviçre bankalarındaki hesabına aktarmış. Diğer ortaklarsa, dolandırıldıklarını düşünerek, bunun hesabını Bugsy’i öldürerek sormuşlar. İşte o kaçarcasına ayrıldığımız otel, Bugsy’nin oteliymiş.  Tabi yeni haliyle. Anlayacağınız Las Vegas’ın harcı bu insanın kanıyla karılmış. Eh boş yere günahlar şehri denmemiş işte. Hikayenin sonunda Bugsy göremese de Vegas onun hayal ettiği gibi bir kent olmuş aslında. Ah o içimdeki Hollywood yok mu yine devreye girdi işte. Bugsy’nin gülümseyerek bana baktığını ve “Eh işte boş yere akmamış kanım” dediğini söyleyiverdi. Bende tüm bunları duyunca üzülerek sordum;“Ne kazandın be Bugsy sen şimdi.”

Bizim ufaklık ve annesi yeni otele bayıldılar. Tam da çocuk dostu bir donanımı vardı. Bu nedenle onlar, pek dışarı çıkmak istemediler. Biz de fırsattan istifade Melisayla Las Vegas sokaklarında dört döndük. Ve her bir dönüşümde kumarı düşündüm durdum. Sayısal Loto’yu hiç oynamadım dersem yalan olur. Arada piyango bileti de aldım. Ama ciddi anlamda kumar oynamadığım gibi, bu nasıl bir bağımlılıktır bunu da hiç anlamadım. Ben bazen sesli düşünüveriyorum. Hal böyle olunca yanımdakiler anlıyor kafamın içinden geçenleri. Bu kez de Melisa anlamıştı. “Çok basit Seldağ teyze, kazanma hırsı” dedi. “Kazanınca insan çok mutlu oluyor ve orda aldığı o haz duygusunu sürekli hale getirmek istiyor. Hepsi bu.” Ben yine bozulmuştum. Açtım ağzımı; “Bu kadar basit mi yani. Üstelik kazanmak neye yarar ki kaybeden olduğunda. Üstelik sen sürekli mutlu olacaksın diye, birilerinin de sürekli kaybetmesi gerekiyorsa, bu senin birilerini sürekli üzdüğün anlamına gelmiyor mu?”

 

“Evet belki biraz tuhaf teyze ama gerçek bu” dedi Melisa kollarını iki yana açarak. Ben gerilmiştim bir kere susar mıyım hiç. “Bu nasıl bir gerçek ki, kazanma hırsın sebebiyle maaşını yatırıp açlığı göze alabiliyorsun. Kendi hayatınla poker oynuyorsun aslında.” Melisa hala çok sakindi “Na ja teyze öyledee, hem kazandığında nirvana yapan ruh halin buna değer, hem de bu işin ucundaki para olayını bir düşün. Şu anki yaşadığımız dünyada para her şeyden önce geliyor. Sen bunu hep  unutuyorsun. Çifte nirvana yani” deyip bastı kahkahayı.. Evet belki de Melisa haklıydı çifte nirvana yaşamaya kim hayır der ki. Hele ki bu zamanda. Bu arada hem yürümekten, hem konuşmaktan, hem de düşünmekten yorgun düşmüştük. Bir yerlere oturalım dedik bende bunu fırsat bilip kumarın bir tarihi var mıdır diye bakınıverdim internete.. Aman Allahım olmaz mı hiç.. Örneğin pokerin kökeni 3500 yıl önce Minos uygarlığına dayanıyormuş. Hatta  antik Çin dönemine ait olduğu düşünülen şans oyunu izleri bulunmuş ve hatta hatta eski Yunan ve Romalılar zar oyunları da dahil olmak üzere bu şans oyunlarının tüm türlerini Antik Roma’da yasaklamış. İlk kumar evleri, 17.yüzyılda İtalya’da ortaya çıkmış. Yani internete kumarın tarihçesi yazdığınızda, sayfalar dolusu bilgiyle karşılaşıyorsunuz. Yarısı doğru olsa yeter kumar ve kazanma duygusunu anlamaya.

Örneğin poker, 1970 li yıllarda Vegas’da düzenlenen poker turnuvaları sayesinde popüler olmuş ve şimdilerde dünya malum artık çevrim içi kumardan söz eder hale gelmiş. Yani Vegas’a kadar gelip gitmeye gerek kalmadan olduğunuz yerden, rulet masasının başına geçebiliyorsunuz. Çifte nirvana yapma arzusunun  son örneği de ben bu yazıyı kaleme alırken dijital paralarla ilgili Türkiye›de yaşanan skandal olarak karşımıza  çıktı ve  muhtemelen bu sonda olmayacak.. Bir mağdur o kadar güzel ifade etti ki bu ruh halini; “Biraz kazandım ama sonra biraz daha kazanmak istedim ve sonra hepsini kaybettim.” Vay ki vay… Bağlaçları kaldırın, toplasanız üç kısa cümlede özetlemiş her şeyi. Bu insanı dinlerken çaresiz bakakaldım ekrana.

Dünyada hala savaş çanlarının çalıyor olması, bundan mıdır bilemedim. Yani çifte nirvanaya ulaşmak mıdır niyetlerimiz. Sadece ve bu çanlar bir gün susar mı acep. Ben umutluyum. Kazanırken birini üzme olasılığı üzerine varılmış bir nirvanadansa, adil davranarak varılacak huzurlu nirvananın keşfi yakındır diyorum. Ne diyordu şarkı güzel günler göreceğiz çocuklar. Motorları maviliklere süreceğiz.. Eh çıktık yola bir kere.

 

İşte böyle sorular kafamda Las Vegas’ı gezip durdum anlayacağınız. Merkezine tüm dünyayı kurmaya çalıştıkları tam bir çöl işte ki bunu da başarmışlar aslında. Moskova kızıl meydan dan tutun da Paris Eyfel kulesine kadar tüm dünyayı taşımışlar buraya. Hayat geceleri aktığı için birde sıcaktan sanırım, gündüzleri daha az hareketli bir Las Vegas var karşınızda. Ama tabi buranın 24 saat yaşayan bir günahlar şehri olduğunu da unutmamak lazım. Ee günahında saati olmadığına göre varın siz düşünün. Dünyanın dört bir yanından farklı ekonomik ve dolayısıyla farklı sosyal  çevrelerden gelen insanları görmek mümkün. Kimi gerçekten kumar oynamaya, kimi bir kere olsun Las Vegas’ı görmeden gitmeyim dercesine gelmiş.. Alkol kokusu ve rulet seslerinin arasında insan yüzlerine baktığınızda, kiminde burada olabilmenin sevincini,  kiminde kumarda kazanmış olmanın mutluluğunu okuyabiliyorsunuz. Kiminde de alkolü fazla kaçırmış olmanın yorgunluğunu. Sonra akşam oluyor ve hayat canlanmaya caddeler renklenmeye başlıyor. İlk gözüme çarpanda Las Vegas’ın melekleri diye ortalarda dolaşan kadınlar oldu. Melek kanatlarına benzeyen kostümleriyle sokaklarda dolaşıp, fotoğraf çektirmek isteyenlerle poz veriyorlar. Biz ordayken bir pozun  fiyatı 80 dolardı.

Dünya ne garip değil mi? Bir yanda açlıktan ölen çocuklar, diğer yanda bombaların altında canlarını kaybeden insanlar ve burada melek adı altında bir poza 80 dolar isteyen ki, özünde sadece işini yapan kadınlar. Demiştim ya bir önceki yazımda bu nasıl bir film kurgusudur diye. Müzik sesleriyle birlikte caddedeki trafik ve insan seslerine birde  rulet masalarının  sesini ekleyin sonra yanına alkol hatta esrar kokusunu. Ortasında da beni hayal edin lütfen ve sonra basın kahkahayı. Gülün gülün çünkü ben kendine gülebilen bir insanım… Gülerek de olsa, hem bu düşünceler hem de Las Vegas’ın bu hareketli sokakları yormuştu beni. Ama ne yalan söyleyeyim buraları görmüş olmaktan da garip bir şekilde mutluydum. İşte insan..

Neyseki Las Vegas’a sadece dünyanın bu hatırı sayılır kumar merkezini gezmek için gelmemiştik. Hele ki günaha girmek gibi bir niyetimiz hiç yoktu. Amma belki burada bulunup da için için burayı görmüş olmaktan dolayı aldığımız hazlarda günah sayılabilirdi. Bilemiyorum ki bu şehrin Selda’nın kendi hikayesinde,  hangi defterine yazıldığını. Ben, bilebildiğim kendi defterime “Ama benim niyetim” diye başlayan bir cümle olarak not düştüm. Hepsi bu.

Çünkü biz, en çok,  nerdeyse burnumuzun dibinde olan Grand Kanyonu görmek istiyorduk. Niyetimiz buydu ve öylede yaptık. Küçük bir uçakla 45 dakikalık bir uçuştan sonra nihayet asıl hedefe varmıştık. Çok şükür doğanın içinde kendimi yaradanın kucağında gibi hissedebildiğim yerlerde, huzurla nefes alabiliyordum. Varsa imkanınız evet görülmesi gereken yerlerden biri derim. Sanki evren ya da yaradan, bu doğa harikası aracılığıyla sizinle konuşuyor gibi..

Dünyanın nerdeyse 2 milyarlık tarihine şahitlik ediyordum. Arizona eyaletinde bulunan Kolorado ırmağının, kanalı milyonlarca yılda yarmasıyla oluşan, 466 km uzunluğundaki bu nefes kesen görüntü karşısında, insan gerçekten ne diyeceğini şaşırıyor. Doğa neler  yapıyor kanıtı önümde, doğayla didişen insan neler yapıyor kanıtı olan Vegas da arkamdaydı.

Derinliği 1600 metreyi bulan bu kanyonu görmek beni gerçekten mutlu etmişti. Bir de bu güzelliğin içinde yerde bir tek çöp dahi görmemek. Eğer bizde olsaydı bu yarık, muhtemelen çöple dolmuştu diye düşündüm. Oysaki burada Amerikalılarda, turistlerde böyle bir davranış biçiminden çok uzaktalardı.

Kanyonla ilgili fazla söze  gerek yok bence  fotoğraflara bakmak yeterli olacaktır. Tabi ben güzel fotoğraf çekebilmişsem. Yani demem o ki eğer Amerika’ya bir gezi planlarsanız, bu iki önemli nokta birbirine çok yakın haberiniz ola.. Akşamına döndük yine otelimize.

Yani yaradanın kucağından döndük yine insanın kucağına. Işıklar, müzikler, alışveriş merkezleri, alkol, esrar kokuları, eğlence ve  kazanmak arzusuyla hareket eden yığınlar.. Aman da aman. Evet sevgili ünlü mafya siması Bugsy, seni yaradan hepimizin içindeki kazanma arzusunun bir örneği olarak mı bize gönderdi bilemiyorum. Sende ibret olsun diye mi kanını akıttın bu kente bunu da bilemiyorum. Tek bildiğim günahlar şehrinin davetine bir yanıtımın olduğu. Diyorum ki ben; “NİYETİNİ GÖRDÜM LAS VEGAS, PASSS..”

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*